top of page

Dilara Kan Hon | Tasarımcı


Ova ©Ali Gülşener

Hong Kong ve İstanbul'da faaliyet gösteren Studio Yellowdot, titiz fikirleri üretime dönüştürmek için Avrupa'dan Asya'ya zanaatkarlar, endüstriler, üreticiler ve markalarla iş birliği yapıyor. Stüdyo, ürün tasarımından mekân tasarımına, tasarım danışmanlığından otonom deneylere kadar çok çeşitli projeler üstlenerek disiplinlerarası düşünme ve kültürlerarası bakış açısını benimsiyor; bu da fikirlerin çapraz tozlaşmasına, bilginin bir alandan diğerine aktarılmasına ve tasarım yoluyla birçok kategorinin yeniden tanımlanmasına olanak tanıyor. 

Ortağı Bodin'le kurdukları Yellowdot Stüdyo'dan yeni serileri Patisserie ve tasarımın oyuncu hali üzerine ilham verici bir sohbet için Dilara Kan Hon ile bir araya geldik.

Röportaj: Yağız Genç


Yağız Genç: Yellowdot'la ilgili her paylaşımınız, gelişmeleriniz, yeni tasarımlarınız beni çok heyecanlandırıyor. Bugün de bu programda o yüzden birazcık onun da arka planına gitmek, derinine inmek, çok hoşuma gidiyor. O yüzden heyecanlıyım. Şimdi Yellowdot'tan da bahsedeceğiz daha işlerin özelinde. Ama genel olarak böyle sizin işleri bir tanımlamam gerekirse şöyle anlatabileceğimi hissettim çalışırken bu bölüme. Yani insanlarda şey duygusu uyandıran tasarımlar oluyor, “Ah işte yaratıcılık bu.” Hani görünce daha çok merak ettiren, onu böyle bir neşelendiren, heyecanlandıran, böyle bir “Aha!” anı, böyle bir “Ah budur yaratıcılık.” dedirten tasarımlar oluyor. Sizinkiler bence tam olarak öyle. İlk o yüksek ilgiyi direkt yaratan, doğuran tasarımlar. Onlara gelirken de böyle belki de bunun kökleri, arka planı senin daha tasarımcı olarak ilk başlardaki yaratıcılık serüveninin daha başlarındaki zamanlarda olabilir diye düşünerek klasikleşen yaratıcılık serüvenin nasıl başladı, nasıl ilerledi sorusuna sormak istiyorum. 


Dilara Kan Hon: Biliyorsun yaratıcılık çok güçlü bir kelime aslında. Ve benim için çok manevi, spiritüel bir şey. Tabii ki çocuklukta başladı. Çocuklukta başlayan bir farkındalıkla aslında. Bu farkındalık yalnızlıkla gelişmiş olabilecek bir şey. Çünkü insanlarla iletişimde, arkadaşlıkta, arkadaşlık kurma deneyiminde ben çok zorlanıyordum. Haliyle bu durumu nasıl daha iyi bir şekilde çözebilirimle birlikte aslında yaratıcılığı keşfetmiş oldum. Yaratıcılık benim için bir araç oldu. İnsanlarla iletişim kurabilmekte, özür dileyebilmekte, seni seviyorum diyebilmekte. Haliyle kalıbımdan çıkaran bir yeti oldu bende. Ve o yetiyi geliştirmek, gün ve gün geliştirerek aslında bugün buralara gelebilmiş durumdayım. 


Ova ©Ali Gülşener


Yağız Genç: Çok iyi ve sen böyle açıklayınca daha önce buna böyle bir cevap almamıştım ve bence ama daha üstüne düşünüldüğünde alınacak bir cevap. 


Dilara Kan Hon: Bugün baktığımız zaman bile aslında hala kendimizi tanımada gerekli olan bir evreydi. Özellikle benim için son 2-3 seneki evre yaratıcılıkla birlikte çözebildiğim, kendimi çözümleyebildiğim, beni durduran noktaları, bir kadın olarak yaratıcılığı nasıl kullanabileceğim anlamında üzerine çalıştığım, meditasyon yaptığım güçlü bir evre oldu. Herkeste var olan bir şey aslında. Onu nasıl kullandığımız, ne alanlarda, ne amaçla kullandığımızla alakalı bence. 


Yağız Genç: Kesinlikle. Ve şimdi sen deyince şöyle bir şey tahmin ediyorum, sen yaratıcılığı zaten böyle bir belli tasarım, ürün tasarım, mekan tasarımı gibi bir alandan aslında çıkarıp onun o alandan özgürleşmesini sağlayıp tüm hayatına yayarak aslında çok daha fazla şey keşfedip belki ondan da dönüp tekrardan bu ürün tasarımına, besleyen bir döngü yaratmışsın gibi de hissettim bir an.


Dilara Kan Hon: Evet, kesinlikle öyle. 


Yağız Genç: Peki bu döngünün içinde alan olarak ilk yöneldiğin tasarım alanı neydi? 


Dilara Kan Hon: Tasarım değil, tekrar çocukluğuma döndüğüm zaman çizim yapmayı ve küçük heykeller yapmayı çok severdim. Bu geliştikçe hayatımda, belli bir olgunluğa yavaş yavaş geldiğimde, zaten Plastik Sanatlar Lisesi mezunuyum. Yani hani o yaşlarda belliydi ne istediğim, neyi arzuladığım, neyi yapmak istediğim. O dönemde de heykele çok meraklıydım. Çizimden çok heykeldi aslında bendeki, daha çok 3D olması. Sonrasında o evre “ayaklarının yere basması gerekiyor Dilara” ile bütünleşti ve iç mimarlık okudum.

İç mimarlıktan sonra ama çok yaratıcı bir karakter var ortada, özgür olmak isteyen bir ruh var aslında. Onu müthiş bir disipline etmeye çalışan bir alana girmiş oldum ve ben orada çok zorlandım. Onu kırmak adına o zaman bari biraz daha küçültelim bu alanı deyip ürün tasarımına yöneldim. Ürün tasarımından sonra artık Dilara aslında ayakları yere basan bir profesyonelliğe eriştikten sonra kendime bir oyun alanı yaratabilirim. Yavaş yavaş ortaya çıktı.


Yağız Genç: Çok iyi. Yani bu tık tık tık...


Dilara Kan Hon: Bir matematik var orada yani. 


Yağız Genç: Evet. Her tık koyarken de çok böyle aslında açık, kendine objektif bir şekilde bakabilen ve analitik şekilde yorumlayan bir resim sanki. Oradan çünkü çok net ilerliyor hikaye. Şu anda da o aklındaki netlikle devam ediyor mu günümüzde?


Dilara Kan Hon: Çok netlik genelde olmuyor. Çünkü netlik dediğimiz şey sezgilere dayanan bir şey. Yani konuştuğum bütün her şey aslında kendimle alakalı ve kendimi ne kadar tanıyor olduğumla alakalı bir şey. Ve sürekli değişiyoruz, sürekli değişiyorum. Ama bunun takibini yapıyor olmak çok önemli, çok değerli. Günlük olarak değişimler değil bunlar. Çok güzel dönemler, zorluklar ve bu zorlukların içerisinde nasıl evrildiğimle alakalı. Tabii ki arzularım, isteklerim var ama bu realite içerisinde nereye gideceği ile alakalı. Çok fazla plan yapmaları bıraktım en önemlisi. Plan yapmak beni çok strese sokan bir şeye dönüştürdü çünkü. Şey gibi düşünüyorum. Rüzgar rüzgarın yönüne göre, avantajlara göre, fırsatlara göre, collaborationlara göre aslında biz nasıl evriliyoruz? Bu biraz daha doğal geliyor bana. Suyun akışı gibi. Bunları takip etmek benim için çok değerli şu dönemde.