top of page

Marta Lapeña | Sanatçı



Sanatı doğal olarak günlük yaşam deneyimlerinden, tanıştığı insanlardan, tanık olduğu davranışlardan ve onu ilgilendiren sosyal konulardan etkilenen sanatçı Marta Lapeña ile çalışmaları ve üretim pratiği üzerine sohbet ettik.

 

Marta Lapeña kimdir? Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?


Sanatçı ve duvar ressamıyım. Madrid Politeknik Üniversitesi İç Mimarlık bölümünden mezun olduktan sonra, mesleğim gereği kendimi resme ve farklı tekniklerin araştırılmasına adamaya karar verdim ve daha sonra sanatsal, sosyal ve kişisel projelerin tasarlanmasına ve geliştirilmesine odaklandım.


Çalışmalarım, bazen belirli projelerde, bazen de daha deneysel önerilerde somutlaşan resim ve duvar resmi arasında yer alıyor. Çalışmalarım doğası gereği günlük yaşam deneyimlerinden, tanıştığı insanlardan, onu çevreleyen ortamdan ve onu ilgilendiren sosyal konulardan etkileniyor.



Arquitectura de Interiores'dan sanata geçiş süreciniz hakkında konuşabilir misiniz? Sanat dünyasına bu dönüşüme ne ilham verdi?


Madrid'deki bir stüdyoda planlar ve monitörlerle çevrili iç mimari dünyasında geçirdiğim yılların ardından, gerçek tutkumun resmin canlı renklerinde ve ifade özgürlüğünde yattığı sonucuna vardım. Mimarlık alanında özenle eğitim almış olmama rağmen, fırçaların ve tuvalin çağrısı giderek güçlendi.


Bu geçiş sadece meslek değiştirmek değil, tuval üzerinde gerçek sesimi bulmaktı. Her fırça darbesi kimliğimin ve duygularımın bir ifadesi haline geldi ve beni mimari geçmişimin geometrik kısıtlamalarından kurtardı. Şimdi, kendimi tamamen resme verdiğimde, şimdiye kadar deneyimlediğim her şeyin ötesinde eşsiz bir tatmin keşfediyorum.


İç mimarlıktan resme uzanan yolculuğum sadece bir kariyer değişikliği değil, aynı zamanda özgünlük ve kişisel tatmin için tutkulu bir arayışı temsil ediyor. Her çalışmamda, renklerin dans ettiği ve duyguların boş bir tuvalden taştığı kendime ait bir dünya yaratma özgürlüğünü buluyorum. Sanatsal mesleğimi takip etme kararı, varlığımın yeni bir boyutunun kilidini açan anahtar oldu; burada resim benim en saf ifade ve gerçekleştirme biçimim haline geldi.


 

“Hayatımı, mimarinin katı yapılarından uzakta, renk ve kontur katmanları arasında görselleştirdim. Bu radikal bir değişimdi, ancak resim yapma tutkusu, sınırsız yaratıcılığı kucaklamak için planlar dünyasını geride bırakmaya yönelik cesur kararı vermemi sağlayan itici güç oldu.”


 



Çalışmalarınızı tozlu sokak duvarlarında görebildiğimiz gibi bembeyaz ve steril sergi salonlarında da görebiliyoruz. Hem stüdyo ortamında çalışmak hem de açık hava mural projelerine katılmak arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Hangi ortamda çalışmak size daha fazla özgürlük veya zorluk sağlıyor?


Bir sanatçı olarak hayatımda, eşit derecede sevdiğim iki zıt dünya arasındaki dengeyi bulmaya çalışıyorum. Bir yandan kendimi, tuval üzerindeki her fırça darbesinin samimi ve kişisel bir keşfe dönüştüğü stüdyomun yaratıcı sessizliğine bırakıyorum. Dışarıdan gelen dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak, kendi sanatsal evrenimi inşa ettiğim bir alan. Öte yandan sokak, sanatın gündelik hayatla harmanlandığı en büyük tuvalime dönüşüyor. Bir duvar ressamı olarak sokaklarda resim yapıyorum, yoldan geçen insanlarla etkileşime giriyorum ve şehrin canlı enerjisini hissediyorum. Stüdyonun izolasyonu ve sokakla bağlantı arasındaki bu denge, stüdyonun yalnızlığında ilham ve kent toplumuyla etkileşimde canlılık bulduğum sanatsal ifadem için mükemmel bir dans haline geliyor.


Renk, çalışmalarınızda önemli bir rol oynuyor. Renk seçimlerinizde hangi duygusal ve sembolik anlamları ifade etmeyi amaçlıyorsunuz?


Sanat çalışmalarımda renk, eserlerime hayat veren canlı bir dil haline geliyor. Canlı ve doygun tonların seçimi sadece estetik değil, aynı zamanda yaşama özgü neşe ve pozitifliği yorumlamamı temsil ediyor. Her fırça darbesi titiz bir dansa, hassasiyetimi aşmaya çalıştığım teknik bir mücadeleye dönüşüyor. Fırça darbesiyle rengi temizlemek ve rafine etmek benim takıntım haline geldi, en keskin ve en parlak ifade için sürekli bir arayış. Dolayısıyla, her bir eserde renk sadece görsel bir unsur değil, aynı zamanda etrafımdaki dünyada bulduğum canlılık ve güzelliğe olan bağlılığımın ve bağlantımın bir tezahürüdür.



Tasarım süreci ve çıkan ürün bazında bugüne kadar sizi en çok heyecanlandıran çalışmanız hangisiydi?


Büyük ölçekli bir duvar resmi yapmanın verdiği tatmin eşsizdir; sanatsal yaratımın alışılagelmiş sınırlarının ötesine geçen bir deneyimdir. Anıtsal boyutlarda bir tuvalle yüzleşmek sadece fiziksel oranlara meydan okumak değil, aynı zamanda her bir vuruşta kendimi aşmak anlamına gelir. Mekânı fethetme ve bir duvarı görsel bir anlatıya dönüştürme hissi, derin bir hazzın eşlik ettiği bir başarıdır. Duvar resmini bir meydan okuma olarak seçmek, yalnızca zorlu oranlarla çalışmak değil, aynı zamanda yeni yaratıcı sınırları keşfetmek ve yalnızca geniş bir tuvalin sunabileceği duygusal yoğunluğu keşfetmek anlamına geliyor. Böylece her duvar resmi, kentsel peyzaj üzerinde cesur ve kalıcı bir iz bırakarak kendini aşmak için bir fırsat haline gelir.


Bize biraz çalışmalarınızın arkasındaki ilham kaynaklarından bahsedebilir misiniz? Bu alanda ya da farklı disiplinlerde çalışmalarını merakla takip ettiğiniz isimler kimler?


Resimle ilgisi olmayan sanatçılara bakmayı seviyorum. Elbette pek çok klasik ve çağdaş ressamı da takip ediyorum ama diğer disiplinlerden ilham almayı tercih ediyorum. Olafur Eliasson, Edoardo Tresoldi, Joshua Vermillion, Tomislav Topic, Shail Patel, Christo ve Jeanne-Claude gibi sanatçılar… 


Gelecek için heyecanlı mısınız? Planlarınızda neler var?


İnanıyorum ki sürekli bir yanılsamam olmasaydı kendimi resim yapmaya ve sanatsal projeler üretmeye adamazdım. Bu yaşam tarzı belirsizlik demek. Bu yüzden evet, gelecek için heyecanlıyım ve nasıl geliştiğimi görmek için sabırsızlanıyorum. Planlarım çok çalışmaya devam etmek, ilham almak ve gelişmek. Sonunda dünyanın her yerinde harika sanat enstalasyonları yapmak!



bottom of page