top of page

Ahmet Said Kaplan | Medya Sanatçısı


Floating Matter

Medya sanatının sınırlarını zorlayan ve teknoloji ile yaratıcılığı birleştirmenin yeni yollarını araştıran medya sanatçısı Ahmet Said Kaplan ile üretim pratiği ve çalışmaları üzerine sohbet ettik.


Ahmet Said Kaplan kimdir? Kısaca kendinden bahsedebilir misin?

Uzun yıllardır medya sanatlarıyla ilgileniyorum. Bilgisayar teknolojilerine olan ilgim erken yaşlarda başladı ve zamanla estetik yaratımlara yönelerek programlama ve dijital sanat dünyalarına merak saldım. Dokuz Eylül Üniversitesi'nde Resim Eğitimi lisansı alırken, deneysel videolar ve animasyon kurguları yaparak kendimi sürekli geliştirdim. Gerçek zamanlı yaşayan enstalasyonlar, görsel işitsel performanslar ve etkileşim tasarımlarıyla ilgileniyorum. DECOL kurucu sanatçısı olarak, medya sanatının sınırlarını zorlamaya ve teknoloji ile yaratıcılığı birleştirmenin yeni yollarını keşfetmeye devam ediyorum.

Elektronik müzik şirketleri de dahil olmak üzere birçok ismin müziğini görselleştiren bir sanatçı olarak dijital sanata olan ilgin nasıl başladı?

Elektronik müzik, kariyerimi ve üretimlerimi büyük ölçüde yönlendiren bir faktör oldu. İnternetin yüksek hızlara çıkmaya başladığı bir dönemde, farklı kültürlerle tanışma ve çalışma fırsatı bulmak benim için büyük bir şanstı. Bu dönemde, Ali M. Demirel ile sanal bir usta-çırak ilişkisi geliştirdim. Onun yaratımlarını görmek, destek olmak, benim için büyük bir ilham kaynağı oldu ve teknik becerilerimle birlikte yeni pencereler açmama olanak sağladı.
Berlin merkezli Minus plak şirketi bünyesinde birçok sanatçıyla çalışabilme fırsatı buldum, albüm kapakları yaparak başladığım macera, önce müzik videolarına sonrasında ise canlı görsel performans icra etme noktasına ulaştı. Müzisyen John Gaiser ile uluslararası bir çok sanat ve müzik festivalinde canlı performanslar icra ettik. Bu benim için inanılmaz bir tecrübe ve beceriyi beraberinde getirdi. Ayrıca, oyun teknolojilerine olan ilgim, benim üretim biçimlerimi oldukça farklı bir şekilde yönlendirdi. Küçük yaşlarda oyun tasarımıyla ilgilenmek, farklı disiplinlerle birlikte çalışabilme yeteneğimi de geliştirdi. Bu sayede, müzik ve görsel sanatların yanı sıra, interaktif ve deneyimsel tasarım alanlarında da kendimi geliştirme fırsatı buldum.

Yarattığın çoklu duyusal deneyimlerde ve interaktif enstalasyonlarında müzik unsuru önemli bir faktör olarak yer alıyor. Yaratıcı üretim pratiğinde sesin ve müziğin nasıl bir rolü var?

Benim için müzik, bir deneyimin daha etkileyici ve bütünsel olmasına yardımcı olabilecek güçlü bir araç. Ses, müzik ve görsellerin bir araya gelerek oluşturdukları sinerji, ziyaretçilere daha unutulmaz deneyimler sunabiliyor.


Yaratıcı üretim pratiğimde müzik ve ses, çoğu zaman tasarım sürecinin erken aşamalarından itibaren birlikte ele alınıyor. Müzik, tasarlanan görsel dünyanın duyusal tonunu belirleyebilir veya tam tersi, müziğin tonu, görsel tasarımın şekillenmesine yardımcı olabilir. Her iki durumda da, müzik ve ses, yaratılan deneyimin algılanması ve etkisi üzerinde büyük bir etkiye sahip oluyor. Ayrıca, etkileşimli ve çoklu duyusal deneyimlerde müzik, ziyaretçinin deneyimini daha da kişiselleştirebilir. Örneğin, bir ziyaretçi, kendine ait olan anlık deneyiminde, hareketleri sonucu bir müzik bestesi ortaya çıkartabilir, bir enstalasyonun görsel unsurları bu besteye göre şekillenebilir, enstalasyonun arka planında çalışan parametreleri, bu müziğin ritmine göre değişebilir.

Çalışmalarında izleyiciyi eserin bir parçası haline getirerek onların deneyimini etkileyen etkileşimli öğeleri sık sık kullanıyorsun. İnteraktif bir tasarım yaparken tasarımı oluşturan senin kontrol ettiğin parametreler ile dışarıdan izin verdiğin etkileşimler arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsun?

İnteraktif tasarımlarda, hem benim kontrolümde olan hem de izleyicinin etkileşime girdiği parametreler arasında bir denge sağlamak gayet önemli bir durum. Bu denge, izleyicilerin kendi deneyimlerini yaratmalarına izin verirken, aynı zamanda belirli bir duyusal deneyim veya mesajın korunmasını da sağlıyor. İzleyicilerin etkileşimlerine izin verirken, tasarımın belirli bir odak noktası ve amacı doğrultusunda limitler ekliyorum.
Bu limitleri aslında birer akım düzenleyici devre elemanları gibi de düşünebiliriz, etkileşim yokken çalışmalarımın kendi halinde dönen sakin bir yapıları oluyor. Bir ziyaretçi ile iletişim kurduğunda ise kendini buluyor, dolayısıyla ziyaretçi devreyi açık konuma getiren bir “switch” gibi etki ediyor ve veri alışverişi çok daha şiddetli ve etkin bir biçimde başlamış oluyor.


Parametreler arasında dengeyi sağlamak için tasarım aşamasında öncelikle belirli bir konsept veya mesajı belirliyorum. Sonra, tasarımın kontrol edilebilir unsurlarını belirliyorum ve izleyicilerin etkileşimde bulunabilecekleri alanları belirliyorum. İzleyicilerin kontrol edebilecekleri öğelerin sınırlarını belirleyerek, tasarımın amacının korunmasını sağlıyorum. Böylece izleyiciler, tasarımın belirli bir yönde ilerlemesine yardımcı olan öğelerle etkileşim kurabiliyorlar. Bu süreçte, tasarımın bütünlüğünü korurken, izleyicilerin kendi deneyimlerini yaratmalarına izin vererek etkileşimli sistemler yaratmaya çalışıyorum.

Üretim pratiğinde hangi teknolojik araçlar ve tekniklerden faydalanıyorsun? Bu araçlar sana nasıl bir yaratıcı potansiyel sunuyor? Dijital teknolojilerin sürekli gelişmesi yaratıcı sürecine nasıl yansıyor?

Üretim pratiğimde birçok farklı teknolojik araç ve teknik kullanıyorum. Bu araçlar arasında özellikle görsel programlama dilleri, derinlik kameraları, lidar sensörler, Arduino ve benzeri mikro kontrolcüler ile özel devreler, oyun motorları ve robotik teknoloji bulunuyor. Bu araçlar ve teknikler bir araya geldiğinde çok çeşitli yaratıcı potansiyeller sunuyorlar. Örneğin, parametrik ve algoritmik programlama sayesinde, bir tasarımın parametreleri belirlendikten sonra, onlarla oynamak ve yeniden düzenlemek son derece kolay hale geliyor. Sensörlerle etkileşimli tasarımlar yaratmak, özel programlar yazmak veya robotik teknoloji kullanarak hareketli enstalasyonlar oluşturmak gibi farklı teknikler de mümkün.
Bu araçlar bana son derece geniş bir yaratıcı potansiyel sunuyor. Her farklı teknolojik araç, tasarımda farklı bir element ve dokunuş sunuyor, böylece birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışarak son derece dinamik, çok boyutlu ve etkileşimli bir sonuç elde edebiliyoruz. Yeni teknolojilerin gelişmesi yaratıcı sürecimize her zaman ilham veriyor ve yeni keşifler yapmamızı sağlıyor.
Dijital teknolojilerin sürekli gelişmesi yaratıcı sürecime de olumlu bir şekilde yansıyor. Yeni teknolojiler, daha önce yapılamayan veya mümkün olmayan şeyleri mümkün kılıyor. Yeni araçlar ve teknikler, yaratıcı sürecime daha fazla seçenek sunarak, daha etkileyici ve ilgi çekici projeler yaratmamı mümkün kılıyor. Ayrıca, sürekli gelişen teknolojiler, daha hızlı ve daha verimli üretim süreçleri sağlıyor, böylece daha fazla proje üzerinde çalışma fırsatı elde edebiliyoruz.

Tasarım süreci ve çıkan ürün bazında bugüne kadar seni en çok heyecanlandıran çalışman hangisiydi?

Benim için en heyecan verici projelerimden biri "Lumin" oldu. Bu proje, doğadan ilham alarak oluşturduğum "yaşayan" bir enstalasyon. Dış dünya ile etkileşim halinde olan gerçek zamanlı bir simülasyon olan bu çalışma, ziyaretçilerin beden konumlarını takip ederek, sanal bir dünyada ışık ve kuvvet alanlarına dönüştürüyor. Böylece ziyaretçiler, sanat eserinin bir parçası haline geliyor ve kurgunun canlı olarak akmasına eşlik ediyorlar.


Lumin, oldukça karmaşık bir tasarım sürecine sahipti. İlk olarak, Yeni Zelanda mağaralarında yaşayan biyoluminesans canlılarından ilham aldım. Ziyaretçilerin hareketlerini takip eden çeşitli araçları bir araya getirdim ve bir algoritma kullanarak gerçek zamanlı bir simülasyon oluşturdum. Bu projenin heyecan verici olmasının nedeni, ortamdan aldığı verileri sentezleyerek kendini ve biçimini sürekli olarak şekillendirmekte olması ve ziyaretçilerin sanat eserine dahil olma hissini birebir yaşamasıdır. Ziyaretçiler, sanal dünyada gerçek zamanlı olarak yarattıkları ışık ve kuvvet alanlarını gözlemleyebilme fırsatı elde ediyorlar, bu da etkileşimli ve yaratıcı bir deneyim sunuyor. Projede gerçek zamanlı oluşumlar kullanıldığından, her ziyaretçi kendine ve ana özel farklı bir deneyim yaşayabiliyor.

Sana ne ilham veriyor ve senin için yaratıcı fikirler nereden geliyor?

Benim için ilham kaynakları oldukça geniş bir yelpazede yer alıyor. Doğadan, bilimden, teknolojiden, müzikten, sanattan, popüler kültürden ve hatta günlük yaşamın içindeki anlardan ilham alıyorum. Özellikle doğa ve bilim, beni yaratıcı fikirler konusunda en çok etkileyen kaynaklar arasında yer alıyor. Bunların yanı sıra seyahatler, kültürel etkileşimler, farklı disiplinlerden insanlarla çalışmak da benim için büyük bir ilham kaynağı oluyor. Yaratıcılık, deneyimledikçe gelişmeye devam ediyor. Ürettiğim pratiğimde deneycilik de çok fazla yer alıyor, çeşitli algoritmaların kendi canlı formlarını gözlemleyerek , İlham aldığım kaynakları ve farklı fikirleri birleştirerek yeni ve orijinal projeler üretmeye çalışıyorum.

Gelecek için heyecanlı mısın? Planlarında neler var?

Evet, gelecek için oldukça heyecanlıyım! Özellikle teknolojinin ve yapay zekanın hayatımızın bir parçası haline gelmesi, inanılmaz potansiyel iş birlikleri ve üretim yöntemlerini beraberinde getiriyor. Beni son dönemde en çok heyecanlandıran konu ise chatbotlar gibi sanal asistanlar oldu. Özellikle kodlama konusunda, yeni etkileşim sistemleri ve görsel yapılar oluşturma, elektronik programlama konusunda büyük bir sıçrayış yaşayacağımızı düşünüyorum.
Ayrıca, planlarım arasında yeni ya da eski teknolojileri kullanarak interaktif enstalasyonlar oluşturmaya devam etmek ve dijital sanat dünyasında yaratıcılığı bir adım ileriye taşıyan özel dijital deneyimler yaratmak yer alıyor. Bunun yanı sıra, farklı disiplinlerden sanatçılar ve teknoloji uzmanları ile işbirliği yaparak, büyük ölçekli projeler geliştirmek ve DECOL sanat stüdyomuzu küresel çapta tanınan bir marka haline getirmek de hedeflerim arasında yer alıyor.


bottom of page