top of page

Günümüze Taşınan HAN Kültürü


Han Spaces Levent

Yeni nesil çalışma mekanı Han Spaces'ın Kurucu Ortağı ve CEO'su Gizem Burteçin'le değişen çalışan ihtiyaçları ve buna yönelik kurgulanan çalışma alanları üzerine sohbet ettik.


Çalışma mekanlarında aranan özellikler son dönemde büyük bir değişim gösterdi. Konfor unsurlarının yanında mental sağlığı da önceliklendiren ofisler öne çıkıyor. Yeni nesil çalışma mekanları nasıl olmalı?


Pandemi ve ekonomik belirsizliklerle şekillenen yeni dönemde gündemimizde esneklik, esenlik, optimizasyon ve sürdürülebilirlik var. Covid-19’un dalga dalga devam ettiği bu dönemde halen daha insanların evden çalıştığını, pek çok şirketin de departmanlarına göre, rotasyonlu olarak ve farklı günlerde ofise gelmeye devam ettiklerini gözlemliyoruz.
İdeal çalışma düzenini sorguladığımızda öncelik lokasyon olmakla birlikte pek çok bileşen resmin içine giriyor aslında. Fiziksel, kognitif ve duygusal etmenler tercihlerimize ve mutluluğumuza etki ediyor. Ortamın aydınlığı, ambiyans, tasarım, mobilyaların ergonomisi, mekanın akustik kalitesi, ortamdaki müzik veya yer yer sessizlik, kullanıcı deneyimi sunan hizmet ve teknolojik altyapı ve belki de en önemlisi bir arada olduğumuz insanlar… Çok fazla faktör var ama ofis denince belki de pandemiye kadar pek de sorgulamadık. Şimdi ise pandemi alışageldiğimiz düzeni yıkıyor, tek merkeze bağımlı çalışma kavramını sarsarak, ofis içi ve dışındaki düzeni dönüştürüyor ve çalışma düzenimizi sorgulamamıza yol açıyor. İnsanın temel ihtiyaçları bugünden yarına değişmiyor aslında hep aynı. Sağlık, güvenlik, verimlilik, kolaylık, aidiyet ve saygı gibi ihtiyaçlar tercihlerimize yön veriyor. Bu dönem ne kadar belirsizliklerle dolu olsa da odağımıza insanı ve ekosistemi aldığımızda yanıtları bulmak da bir o kadar kolaylaşıyor.
Ofisler artık her gün belirli saatlerde gittiğimiz standart mekanlar olmayacak, aksine içinde hayat olan, hikayesi ve yeşili olan, insana değer veren binalarda veya evimize yakın esnek ve konforlu çalışabileceğimiz alternatif mekanlarda olmak istiyoruz. Çalışma alanları marka ve şirketlerin kültürünü yansıtmalı ve bizler de evimizin hijyeni, güveni ve konforundaki ofislerde daha sosyal ve daha mutlu çalışabilmeliyiz. Bu dönemde binaların akıllı ve sürdürülebilir olması, tedbirli ve sağlıklı, olabildiğince temassız ve temiz hava alıyor olabilmesi öncelik haline geldi. Binaların aynı zamanda saygılı olması lazım ki biz bunu yeşile ve ekosisteme saygı, enerji verimliliği, engellilerin binaya girip çıkabilmeleri ve erişilebilirlik açısından yorumluyoruz. Şu anda önceliğimiz sağlık ama sağlığın da ötesinde birçok değişimin bir arada yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Böyle büyük dönüşümlerin yaşandığı bir dönem aynı zamanda esnek çalışma, teknoloji, akıllı binalar, yeşil binalar ve sürdürülebilirlik açısından çok değerli kazanımlar elde edebileceğimiz bir dönem.


Şehir trafiği artık bizi boğuyor, doğayı yok ediyor. Avrupa Yakası’nda yaşarken her gün Anadolu Yakası’ndaki bir ofise gitmek hem kişiye, hem de şehirlere büyük yükler getirirken işin verimliliğine de katkı sağlamıyor. Herkes her an evde çalışmak istemiyor olabilir ama eğer günde üç saatimizi trafikte harcamak istemiyorsak o zaman evimize yakın bir uydu ofisten, hazır ofis veya paylaşımlı çalışma (coworking) alanından çalışabilmeliyiz. Pandemi sonrası dönemde ofisler Anadolu ve Avrupa olarak ayrışmaya başladı, yeni dönemde çalışanların evlerine yakın çalışabilecekleri çözümleri, çoklu lokasyon imkanlarını deneyimleyeceğiz. Bu aynı zamanda şirketler için de optimizasyon ve gereksiz metrekarelerden tasarruf demek. Daha uzun ve verimsiz toplantılar yerine kısa ve öz görüşmeler, her anı daha değerli ve verimli kılan uygulamalar, well-being uygulamaları iş dünyasının geleceğindeki kalıcı değişiklikler olacak. Bu yeni dönem altyapı, bulut çözümlerinin yanı sıra güvenlik protokollerini, proptech (gayrimenkul teknolojileri), yapay zeka ve metaverse uygulamalarını geliştirerek, toplantı ve verimlilik teknolojilerini pratikleştirip yaygınlaştıracak.

Pandemi sonrası iş dünyasında mekansal esnekliğin öne çıktığı yeni bir kültür oluştu. Han Spaces Türkiye'de bu çalışma kültürünün gelişmesinde nasıl bir rol oynuyor?


İnsanları bir araya getiren çalışma alanları hanlarda başlayıp, bürolarda gelişmeye devam etmişti ta ki hayatımıza metropolün ve çalışmanın simgesi yüksek binalar ve plazalar girene kadar. Ben bunu kahve kültürüne de benzetiyorum 1. Nesil, 2. Nesil ve son dönemde hayatımıza giren 3. Nesil gibi.. Çalışma kültürünü esas şekillendiren olgu sanayi devrimi ve sonrasında kırsaldan kente göçken, 2000’li yıllardan itibaren hayatımıza yön veren teknoloji ile yatayda büyüyen ve kampüse benzeyen ofisler cazip model haline geldi. Statü simgesi kapalı ofisler, kübik ve kapalı çalışma istasyonları çalışanları birbirinden ayırırken, iletişimi ve inovasyonu tetikleyen ve daha sosyal bir kültür sunan açık ofislerin çalışma alanlarındaki payı giderek arttı.

Han Spaces Momo
HAN olarak yüzyıllar öncesinden gelen iş hanı kültürümüzü teknoloji ve tasarımla buluşturuyor, doğaya saygılı ve mutlu mekanlar kurguluyor ve yönetiyoruz. Amacımız çalışma alanlarını mekandan bağımsızlaştırmak yani Hanlar ile insanların ister ofis, ister tek kişilik coworking, isterse de bir saatlik toplantı olsun seçtiği mekanda özgürce, istediği kadar çalışabilmesini sağlamak. Çalışmak bu denli hayatımızın odağındayken bizim çalışmayı daha özgür, daha mutlu hale getirme misyonumuz var. Tüketmek değil, birlikte üretmek ve insan için sürdürülebilir olanı, anlamlı olanı hedefledik. Hanlar bu toprakların kültürü, yüzyıllardan besleniyor, plazalardan önce vardı ve çok daha doğruydu, her şeyden önce insan odaklıydı. Konaklama ve is alanları doğru lokasyon ve güzergâhta konumlanıyor, misafirperverlik ve samimiyetle hayat buluyordu. Göz göz odaları, iş birliğine ve komşuluğa kucak açan kültürü, avlularında hayat bulan sosyalliği ile Han’lar bizim kültürümüz. Plaza hayatı bizleri boğdu, yalnızlaştırdı, duvarların ve kutuların içine hapsetti. Han’da bugünün ve yarının ihtiyaçları, teknolojisi ve ilerici bir yaklaşım ile köklerimizden güç alıyoruz, tasarım, teknoloji ve uçtan uca hizmetlerle hem çalışma kültürünün gelişmesi hem de bu modeli yurt içi ve yurtdışında yaygınlaştırmak için çalışıyoruz.
İstanbul'da Levent ve Ataşehir’den sonra yeni lokasyonlarımız ard arda hayata geçiyor. Budapeşte'deki ilk uluslararası lokasyonumuzu geçtiğimiz ay açtık, Kazakistan ve Moskova ile HAN iş ağını bölgesel olarak genişleteceğiz. Farklı illerde teknoloji ve inovasyon merkezi projelerimiz var. İzmir Alsancak’ta işletmesini üstlendiğimiz İZQ Girişimcilik Merkezi gelecek ay açılacak. Pek çok sanat galerisinin taşındığı Piyalepaşa Projesi’nde de sanat ve tasarım ile iç içe yeni bir Han’ı da şu an mimarlarımızla çalışıyoruz ve ilk çeyreğe yetiştireceğiz. Geçtiğimiz yaz ilk 'work from the beach' noktamızı Çeşme'de Beach of Momo’da hayata geçirmiştik, bu yaz Çeşme’nin yanı sıra ufukta Bodrum görünüyor. Bizim için sadece ofis binaları değil, trafiğe kalmadan, konforsuz şartlara teslim olmadan, keyifle çalışabileceğimiz her nokta bir han olabilir. Bu sistemi teknoloji ile akıllandırmak, ruh katmak ve topluluklarla yaşatıp herkese iş birliği imkanı sağlayacak bir ekosisteme dönüştürmek istiyoruz. Bu ay Türkiye’de ilk olarak online toplantı ve coworking satışlarımızı gerçekleştirdik, bizim de amacımız çalışma alanlarını Uber'leştirmek. HAN App uygulamamız ile hem 'urban nomad' dediğimiz bireyler hem de şirket çalışanları istedikleri yerden çalışabilecekler.


Sosyal izolasyonun kaçınılmaz olduğu geçtiğimiz dönemde, bireysel etkileşimlerin azalması çalışma deneyimimizi çok değiştirdi. Yıllar öncesinden gelen iş hanı kültürünün de merkezinde olan ve güncel araştırmalar sonucu çalışanların mental sağlığını desteklediği ortaya çıkan bu etkileşimleri yeniden canlandırmak için Han Spaces olarak nasıl bir yol izliyorsunuz?

Ofisten uzak, insanlarla hiç temas etmeden geçirilen zaman doğal olarak iş hayatındaki ilişkilere de etki ediyor. Karantina döneminde geliştirilen iletişim yöntemleri, davranış biçimleri, günlük aktiviteler, hatta yemek yeme alışkanlıkları bile iş hayatında yeni bir düzenin habercisi. Pandemi sonrası nasıl evlerimiz bir anda ofise dönüştüyse, ofisler de eve dönüşüyor. Artık o bildiğimiz tek tip veya standart ofislerde çalışmak zorunda değiliz, daha esnek çalışabiliyoruz. O halde bizleri ofise çeken bir şeyler olmalı. Ofisler şirketlerin kültürünü yansıtmalı, bireylere özgürlük ve mutluluk vermeli ve bizler de evimizin hijyeni, güveni ve konforundaki ofislerde daha sosyal ve daha mutlu çalışabilmeliyiz. İnsan sosyal bir varlık, birlikte çalışıp üretmeli, birbirinden öğrenmeli ve paylaşmalı. Yeni dönem esnek çalışmaya uygun, hazır ve paylaşımlı ofislerin dönemi olacak. Bu bizlere paylaşım ekonomisinin getirdiği bir verimlilik ve aynı zamanda uçtan uca verilebilecek tüm hizmetlerle kullanıcı kolaylığı demek.
Alkaş ve Nurus ortaklığında kurduğumuz HAN Spaces ile gayrimenkul sektörünü ve çalışma alanlarını dönüştürmek üzere yola çıktık. Sektördeki alışılagelmiş prensipleri asgari olarak aldık ve insan nasıl çalışmak ister diye ideal dünyayı sorguladık. Şunu diyebiliriz ki, binaların sadece akıllı olması yetmez ruhu da olmalı. Hayalimizdeki çalışma ortamını her lokasyonumuzda hayata geçiriyoruz. HAN’da tıpkı eski iş hanlarındaki gibi samimiyet, birliktelik ve dayanışma olan bir çalışma ortamı hayal ettik. Mekana ruhunu duvarlarımızı açtığımız farklı sanatçılara ait ve zaman zaman değişen sanat eserleri, Yuzu ile özenerek seçtiğimiz bitkilerimiz, çiçeklerimiz, aynı zamanda cafemiz Minoa’nın kitapları, müzik ve en önemlisi o mekandaki insanlar veriyor. Sanatın hayatı güzelleştirdiğine, çalışma alanlarında bizlere ilham verecek dürtüyü sağladığına inanıyor, HAN’da sanata alan açıyoruz. ArtPick kürasyonu ile 3 ayda bir düzenlediğimiz Han Sergileri ile ülkemizden ve dünyadan çağdaş sanatçıların multidisipliner özgün eserleri ile Han’da çalışanların hayattan ve sanattan esin alabilmeleri arzu ediyoruz. Farklı lokasyonlarda düzenlediğimiz atölye, workshop, eğitimler ve partilerle üyelerimizi bir araya getiriyor pandemide özlediğimiz sosyalliği Han'da yaşatıyoruz.
bottom of page