top of page

Sanatçı Sedat Girgin'in Oyun Alanı


Kendi dünyasını anlatmanın peşindeyken çocuk tarafından, yeni dünyalardan, gösterişten, şamatadan ve çoğunlukla karanlıktan faydalanan Sedat Girgin’in oyun alanındaydık.

Röportaj: Büşra Soydemir - Fotoğraflar: Beyb Studio


Birçok yayını illüstrasyonlarla görselleştirmenin ardından son yıllarda kendi arzuladığın kurguyla resimler üreten tarafın görünür oldu. Bu dönüşümün arka planından bahseder misin?

Bir meslek edinmek amacıyla üniversitede Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümüne girdim, resim zaten her koşulda yapılabilecek bir şey. Ancak ilk dersimde bölümün bana göre olmadığını anlayıp resim atölyelerinde vakit geçirmeye başladım. Bir şekilde kendi bölümüm dışında Mimar Sinan’daki birçok bölümden ders aldım. Grafik Tasarım bölümünü hiç düşünmemiştim ama o bölümle haşır neşir olan illüstrasyon konusu benim de yapabileceğim bir şey gibi geldi. Ressam olmak için büyük atölyeler, tuval işler, sergi koşuşturmaları gerekiyor. Evde, küçücük bir masada veya dijital ortamda yapabileceğim düşüncesiyle illüstrasyon yapmaya başladım. Çizgimin tadı üzerinden nasıl geçinebileceğimin peşindeydim ama aklım hep resimdeydi. Günün sonunda illüstrasyon dünyasında karşıdan gelen brief doğrultusunda iş üretebiliyorsun çünkü.



İllüstratör olarak bilinirliğe hızla erişmenin sebeplerini kendi içinde nasıl temellendiriyorsun?

Sosyal medyanın canlandığı dönem Bant Mag’e girdiğim zamana denk geldi. Bu avantajla illüstrasyon konusunda öncü gibi konumlanan bir gruba dahil oldum. Aslında bu alanda bizden yaşça büyük olan, öncü bir dönem var ama biz zamanı yakalamanın avantajından faydalandık.


İllüstrasyonda kendi tarzımın dışına hiç iş almamaya çalıştım. Tarzımın dışına çıkacaksam bambaşka işler de yapabilirdim, niçin illüstrasyon yapayım? Başarımın ya da herkesin takdir etmesinin sebeplerinden biri de bu inattır.




İllüstrasyonlarında çizgi tadın kontur kullanmasan da kendini bir şekilde tuval işlerine de bağlıyor. Bu formülü nasıl oluşturdun?

Çizgi temelli biriyim. Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesi çıkışlıyım, lisede de ağırlıklı olarak desen eğitimi aldık. Üniversite atölyelerinde de yumuşak geçişli boya denemeleri çok yapmadım, desen çalışmaya gittim ve hep kağıt üzerine çalıştım. Kağıt işlerde çizgi tadını hissettirmeyi seviyordum. Çizgisel bir iş yapıp içini ıslak boyalarla dolduruyordum. Galeri 77’deki sergimle tuvale geçtim. Bunu yaparken çizgimdeki o sert ve salaş tadı boyayla aktarmanın peşine düştüm. İllüstrasyonlarımdaki renk paleti neyse tuvalde de ona döndüm. Yıllarca yaptığım çizgi tadı ve renk tonlarını tuvale aktarmaya çalışıyorum. Toprak tonlarının içinde bir rengi patlatmayı seviyorum. Bu paletin dışına çıkıp çıkmayacağımı zaman gösterecek. Paletimi bazen kırmaya çalışıyorum ama hala gözüm alışmadığı için bana başkasının işiymiş gibi hissettiriyor.



Malzeme kullanımın senin diline dair ne söylüyor?

Malzeme kullanımımda duygularımı nasıl anlatacağıma dair bir seçim yapıyorum. Akrilik boyayı tercih etmem, tuvallerimde dokuyu öldürmeye çalışmam, spatulayla sert vuruşlarıma izin verdiği için tuvalin arkasında kontra kullanmam bu yüzden. İstediğim tadı yaratabilmek için kendime böyle bir dünya buldum. Aslında çocuksu bir biçimde kendimce bir şeyler arayıp keşfetmeye çalışıyorum. Sınırlı malzemeyle sınırsız çeşitlilik yaratmak hoşuma gidiyor.


Resim yaparken hangi ritimde ilerliyorsun?

Düşünülmüş, tasarlanmış işler de yapıyorum ancak tuvalin başına geçtiğimde resim kendi doğallığında da çıkabiliyor. Karşı tarafa geçen duygu o an senin ne kadarını verdiğinle de alakalı olabiliyor. Bunu yaparken hızlı çalışan biriyim. Bir resimde geçirdiğim süreç uzayınca işten yabancılaşmaya başlıyorum, kendimi vermediğimi ve işin yorulduğunu hissediyorum.


Resimlerindeki ürkütücü dokunun kaynağı nereden geliyor?

Resimlerimle kavga etmeyi, bağırarak anlatmayı seviyorum. İnsanlar resimlerimin karşısında zorlansınlar, hislerimle resmi çıkardıysam karşımdakine de o his geçsin istiyorum. Dinlendirici, göze hoş gelecek bir iş yapmayı hedeflemiyorum. Ben nasıl hızlı çalışıyorsam resimlerimde de izleyiciye duyguyu o hızda anlatmaya, duyguları üzerinden bir tepki oluşturmaya gayret ediyorum.



Tematik üretim yapma yönelimini nasıl anlamlandırırsın?

Kimsenin aklına gelmeyecek bir fikir bulmakla ilgilenmiyorum. Sadece kendi dünyamı, nasıl düşündüğümü anlatmanın peşinde oluyorum. Aslında çok fazla anlatmak da istemiyorum. Kendimi özgür bırakmaya çalıştığım için bir çocuk bakışına gereksinim duyuyorum. O çocuk benim için bir kaçış.


Bir önceki sergide buna paralel sirk temasına sığındım mesela. Kendimi göstermek istediğim o abartılı, renkli dünyayı öyle bir seçimle anlattım. İçinde bir şeyler patlayan ama dışarıya belli etmemeye çalışan bir yapıya sahibim. İşlerimde de daha sahne dünyasına yakın, zamansız, mekansız, cinsiyetsiz figürler var. Kendini sahnede gösterme arzusu içinde olan insanların izdüşümü gibi. Bu sahne de dünya, hepimiz bir kostümün içindeyiz ve kendimizi nasıl göstermek istiyorsak öyleyiz.



Resimlerinde kostümlerin anlattığı hikaye kadar bir de “el” metaforun var... Kaynağı nedir?

Ellerim biraz karakteristik olduğu için ve etüt olarak yıllarca ellerimi çizdiğim için ellerle duyguyu iyi aktardığımı hissetmeye başladım. Bir figürün ne kadar temkinli, ne kadar gergin olduğunu hissettirmek için el kullanmak işimi kolaylaştırdı. Ellerin benim işlerimden mimiklerden öte bir etkiyi açığa çıkarabildiğimi düşünüyorum. Gözün her bakışı portreye anlam katar ya, el de duygu durumunu aynı şekilde hissettiriyor. Ellerimi otoportremden bir parça gibi konumluyorum. Zaten bir noktadan sonra işlerimdeki her detayı kendime bağlamaya başlıyorum, çünkü tüm üretimler otoportreye dönüşüyor.



Senin için sırada ne var?

Şimdi üzerine çalışmaya başlayacağım konu “Absürdlükler Müzesi” konseptinde bir sergi. Kendime saçmalayacağım bir alan yaratmak istediğim için bu konsepti seçtim. Bu sergiye dair tüm fikirler kafamda oluştu. Galeri mekanında neyi, nerede sergileyeceğimi biliyorum. Tuvallerin kombinlendiği, ortada heykellerin olduğu bir siluet var aklımda. Bu sergide heykel denemek istiyorum, çamur üzerinden denemelere başlayıp bronz heykeller döktürmek niyetindeyim.

İçerik olaraksa günün birinde, illa ki başka bir gezegende doğacak bir çocuğun dünya hakkındaki düşüncelerini, hayal gücünü yansıtabilmeyi amaçlıyorum. O çocuğu kendim gibi düşünüp hiç dünyayı görmeseydim ve dünya hakkındaki görseller üzerinden dünyayı hayal etmeye çalışsaydım dünyayı nasıl kurgulayacağım üzerinden bir fantazya oluşturuyorum. Biz dinozorlar gibi fantastik dünyalara bayılıyoruz ya, bu çocuk da kapsül dünyasında doğduğu için insanları absürt bulacak, evin içinde bitkiler yetiştirmemize şaşıracak, kıyafetlerimizin farklılığına takılacak. Bir yandan ormanları, hayvanları garipseyecek. Kuş denen bir organizma var mesela, onu hayal etmek bile inanılmaz ufkumu açıyor. Her gün penceremizin önünden geçtiği için gözümüz alışık. Dünyayı sınırlamadan anlatmak için serginin ana fikrine çocuğun hayal gücünü koydum.



bottom of page