top of page

Charlie Edmiston | Görsel Sanatçı

ree

© Charlie Edmiston


Charlie Edmiston, Los Angeles doğumlu ve bugün üretimlerini LA ile Amsterdam arasında sürdüren bir görsel sanatçı. Çalışmaları form, renk ve medyum arasındaki sınırları araştırıyor; modernizmin orta yüzyıl mirasını günümüzün üretim olanaklarıyla yeniden ele alıyor. Duvara asılı tablolar gibi duran işleri, inşa biçimleriyle minimalist heykelleri andırıyor. Tanıdık geometriler ilk bakışta üçgen ya da dikdörtgen gibi görünse de, yakından incelendiğinde eğrilere dönüşen çizgiler, açılan ekstra köşeler ve kırık açılarla alışılmışın dışına çıkıyor. Tam doygunluk yerine tercih ettiği kırmızımsı ya da gökyüzümsü tonlar, bir arada Los Angeles’ın canlılığını hatırlatırken, tekil olarak daha dingin ve kaçamak bir atmosfer yaratıyor.


Edmiston’la sanatsal pratiğini, modernist estetikle kurduğu ilişkiyi, belirsiz formların açtığı özgürlük alanlarını ve geleceğe dair planlarını konuştuk.

Röportaj: Onur Çoban


Charlie Edmiston kimdir? Kısaca kendinden bahsedebilir misin? 


Ben Los Angeles’ta doğup büyümüş, şu anda zamanımı LA ile Amsterdam arasında geçiren bir görsel sanatçıyım. Sanatı her zaman kucaklayan yaratıcı bir ailede büyüdüm; bunun için çok minnettarım. Büyükannem karikatüristti, babam hattattı, onun babası ise endüstriyel tasarımcıydı. Bu erken etkilerin, form ve görsel iletişime yaklaşımımı şekillendirdiğini düşünüyorum. Resim okudum ve uzun yıllar grafik tasarım alanında çalıştım; her ikisi de hâlâ pratiğimi besliyor. Çalışmalarım sıklıkla resim, heykel ve tasarım arasında geçiş yapıyor.


© Charlie Edmiston


Sanat pratiğini nasıl tanımlarsın?


2000’lerin ortasında güzel sanatlar eğitimi aldığım dönemden bu yana pratiğim, form ve rengin geniş dünyasına ve bunların fiziksel ve dijital mekânlarda nasıl deneyimlendiğine odaklanıyor. Formatın, bir işi nasıl tamamen farklı bir şekilde anlaşılır ve değerli kılabileceğiyle ilgileniyorum; aynı rengin farklı insanlarda nasıl geniş bir duygu yelpazesi uyandırdığı da ilgimi çekiyor.


Renkle ilişkim biraz garip aslında. İşimin vazgeçilmez bir parçası ama ben renk körüyüm. Geleneksel teoriye bağlı kalmak yerine her zaman kontrasta ve sezgilerime güvenmek zorunda kaldım. Bu, beni ilk soyut resimlerimi yapmaya yönlendirdi ve hâlâ yeni çalışmalara yaklaşımımı şekillendiriyor.



“Son zamanlarda mimarlığa ve mobilya tasarımına daha fazla ilgi gösteriyorum. Pratiğimi sürekli bir keşif ve deney süreci olarak görüyorum. Bugün ürettiğim işler, on yıl sonra farklı görünmeli; tıpkı on yıl önce yaptıklarımdan farklı göründüğü gibi.”



ree

© Charlie Edmiston


Eserlerin genellikle sade ama güçlü bir yapıya sahip. Sürecin ilk adımı neye dayanıyor, ilk fikri ortaya çıkaran şey nedir?


Bu her zaman değişiyor. Çoğu zaman süreç, işin nerede yer alacağını anlamakla başlıyor. Bir sanat eserinin çevresiyle uyumu benim için deneyimin çok önemli bir parçası. Bazen çalıştığım galerinin özelliklerinden veya boyamam gereken bir yapının karakterinden yola çıkarak fikirler geliştiriyorum. Bazen de fikir birden ortaya çıkıyor. Bilgisayarımda ilham klasörüm var ve en çılgın şeylerle dolu; ama o karmaşanın içinde bir kıvılcım mutlaka oluyor.


Tanımsızlık senin için ne ifade ediyor? Renkleri ya da formları açıkça tanımlamamak bir özgürlük alanı mı yaratıyor?


Şimdi renk körü olduğumu öğrendiğimize göre, sanırım bu çok şeyi açıklıyor! Beni her zaman cezbeden bir şey oldu: biraz “yamuk” şekiller ve renkler. Simetrik bir kare yerine kırık bir açıyla eğilmiş bir kare benim için çok daha ilginç. Alışılmadık bir mavimsi ton, standart kobalt mavisinden daha doğru geliyor bana. Soyuta ilk adım attığım dönemlerde, o sırada panellerimi yapan bir arkadaşıma eğik bir elmas şekli yapıp yapamayacağını sormuştum. Alışık olduğum kare ve dikdörtgenlerden çok farklıydı bu. İlk kez tuvalin formu, yalnızca resmi taşımak için değil, işin bir parçası olmuştu. İşin artık sınırlarla kısıtlanmadığını anladığımda yalnızca muazzam bir özgürlük hissetmedim, aynı zamanda bunun daha başlangıç olduğunu da biliyordum. Bazı düzensiz formlara sahip olma fikrini seviyorum. Net olarak tanımlı değiller ama benim bir yansımamlar.


© Charlie Edmiston


Çalışmalarında mid-century modernizmine referanslar var. Bu dili bugüne taşırken neleri dönüştürüyor, neleri koruyorsun?


O altın çağın tasarım anlayışı sanki her şeyi doğru yakalamış. O dönemde mobilyalarda kullanılan sert ağaçlar, bugün de işlerimde referans aldığım unsurlar arasında. Zamanın ruhunu taşıyan bir tasarım anlayışını sürdürmek, bir yandan da geleceğe doğru çekilmek arasında ince bir denge var. Bugünün teknolojisi sayesinde inanılmaz hız ve hassasiyetle işler üretebiliyorum ve bu giderek kolaylaşıyor. Ama makineyle üretilmiş bir sandalye, el işçiliğiyle yapılanın ruhunu taşıyamaz; işte bu, korunması gereken bir şey. Özetle, malzemenin saflığını ve işçiliği korurken süreç ve kavramlar sürekli dönüşüyor.


Tasarım süreci ve çıkan eser bazında bugüne kadar seni en çok heyecanlandıran çalışman hangisiydi?  


2023’te Almanya’daki PERG Gallery’de açtığım sergiye sık sık geri dönüyorum. En büyük ya da en “başarılı” sergim değildi belki, ama hâlâ benimle rezonans kuran deneysel fikirler ve malzemeler vardı. Galerinin kendisi çok güzel ve özgündü: ön tarafında şık, pürüzsüz bir oda, arka tarafında ise ham beton bir endüstriyel alan. Bu fiziksel ve görsel dokuların karışımı, merakımı serbest bırakıp yeni fikirler keşfetmeme imkân tanıdı. Sanat eserleri de bu kontrastı yansıttı; sert betonu pürüzsüz formlarla yan yana getirdi. Ayrıca yerel bir tasarımcıyla işlevsel bir heykel-banka üretmek için işbirliği yaptım, bu da hoş bir ekleme oldu. Galeri mekânının, birlikte çalıştığım ekibin ve işin gelişim sürecinin birleşimi gerçekten özel hissettirdi.


Lost and Found, PERG Gallery, 2023, Photography © Chiara Bellamoli


Üretimlerinin arkasında hangi ilham kaynakları var? Bu alanda ya da başka disiplinlerde heyecanla takip ettiğin isimler kimler?


Son birkaç yılda birçok tasarım fuarına gittim ve dürüst olmak gerekirse bunlar beni tipik bir sanat fuarından çok daha fazla ilhamlandırdı. Sınırları zorlayan bağımsız mobilya üreticileri ve tasarımcılar var; bu beni çok motive ediyor. Malzeme seçimi ve form, şu anda beni en çok heyecanlandıran şeyler üzerinde büyük etkiye sahip.


Ayrıca hâlâ dünyanın dört bir yanından orta yüzyıl soyut ressamlarına ve heykeltıraşlarına büyük bir hayranlık duyuyorum, özellikle de New York ve Kaliforniya’dakilere. Ellsworth Kelly’nin işleri hâlâ favorilerim arasında ve üzerimde en çok etkisi olanlar. Daha az bilinen Tony DeLap da öyle. Son dönemde ise 70’ler ve 80’lerde New York’ta çalışan Ted Stamm’ın büyük hayranı oldum. Ne yazık ki en çok hayran olduğum sanatçıların yüzde 99’u artık hayatta değil. Ama bu yıl 87 yaşındaki Robert Mangold’un yepyeni resimlerini gördüm; kesinlikle yaşam hedefi diyebilirim.


Gelecek için heyecanlı mısın? Planlarında neler var? 


Kasım ayında Seul’de Asya’daki ilk kişisel sergim açılıyor; bu beni çok heyecanlandırıyor ve şu sıralar beni ekstra meşgul ediyor. Stüdyoda üzerinde çalıştığım birkaç yeni fikri sergileyeceğim, bazıları alışılmışın biraz daha kavramsal tarafında. Bunun dışında İsveçli tasarımcı ve “renk uzmanı” Teklan ile ortak bir proje üzerinde çalışıyorum. Rengi inanılmaz bir şekilde kullanıyor ve ben de bir dizi resim geliştirip tüm renk paletini onun seçmesinin eğlenceli bir deney olacağını düşündüm. Proje yılın ilerleyen dönemlerinde tanıtılacak.



 
 

DERGİLERİ VE DAHA FAZLASINI KEŞFEDİN

Mercado Logo Siyah.png

HAFTALIK TAZE İLHAM BÜLTENİMİZE ULAŞIN

  • Instagram
  • Siyah LinkedIn Simge
  • Siyah Spotify Simgesi
  • Pinterest
  • YouTube

©2021 Mercado'da yayınlanan içeriklerin her hakkı saklıdır.

bottom of page