top of page

Kerem Ozan Bayraktar ile Veriyle Beslenen Sanat


Office, 2022-23, installation, Sanatorium

Geleceğimizi şekillendirecek olan yıkıcı teknolojilerin en merak edileni yapay zeka, beraberinde pek çok tartışmayı getirirken insanoğlu tarafından beslenmeye ve öğrenmeye devam ediyor. Yapay zeka yakın gelecekte biz yaratıcı üreticiler için bir araç olmaktan çıkıp yaratıcı üreticinin “kendisi”ne dönüşebilir mi? Sanatçı ve akademisyen Kerem Ozan Bayraktar ile bir araya gelerek yapay zeka odağında merak edilen sorulara yanıtlar aradık.


Son dönemde nesnelerin bir araya geldiklerinde ne tür ilişkiler oluşturdukları bu ilişkilerin yaşamı ya da canlılığı nasıl oluşturduğu, çevrenin nasıl meydana geldiği gibi soruları ele aldığını görüyoruz. Sanatorium'da yer alan son çalışman Ofis de sürekli form değiştiren bitkiler, insanlar ve makinelerin bir araya geldiği simbiyotik topluluk üzerine bir çalışma. Bize Ofis'ten bahsedebilir misin?


“Ofis” (2022), Misal Adnan’ın küratörlüğünü üstlendiği “Bir Tutam Zaptedilemez Karmaşıklık” sergisi için üretildi. Karmaşıklık kavramı benim geçmişte özel olarak çalıştığım, sibernetik, sistem teorisi ve sanat tarihini ilişkilendirmeye çalıştığım metinlerimde ele aldığım bir olguydu. Zuhur, kolektif davranışlar, rastlantı ve kaos da karmaşıklıkla yakından ilgili kavramlar olarak ilgimi çekiyor. Karmaşıklığın benim için dünyamızdaki meseleleri anlamak için özel bir değeri var. Siyah beyaz kutular içinde düşünmemize engel oluyor.



Yerleştirmem Sanatorium galerinin mevcut ofisinin içinde kuruldu. Galeri ofisinin çalışmasına ciddi bir müdahalede bulunmadan onun gerçekliği içinde bir iş üretmek, onun kendi doğasından oluşan bir ortam yaratmak istedim. Çalışmada fotokopi makinaları, kağıtlar ve “ofis bitkileri”, çok sayıda yapay zeka ile üretilmiş görüntülerin farklı türde baskıları ve bir sera ışığı var. Uzun zaman önce “Fotokopi Makinalarının Doğuşu” adını verdiğim, çamurların içinde makinaların olduğu bir eskiz yapmıştım. Fikir oradan büyüdü. Çalışmada klonlama meselesine dair bir vurgu yaratmaya çalıştım. Klonu üç düzeyde ele alabiliriz: ofis mekânlarının dünyanın her yerinde kendisini kopyalaması, kopyalama makineleri (bitkiler, bilgisayarlar ve fotokopi makineleri) ve imgelerin kopyaları. Çalışmada yer alan görüntüler de yerleştirmenin kendisine referans veren, onu andıran görüntüler. Görüntüleri ise yapay zeka, yani yine makineler üretiyor. Bu nedenle kendi kendine gönderme yapan, insan mekânlarına yönelik bir iş olmasına rağmen bir taraftan onu iten, kendi kendine çalışmaya çalışan, üreyen bir yapı söz konusu. Dediğiniz gibi bunu simbiyotik bir asamblaj olarak görüyorum. Bir diğerini yüceltmeden bir araya gelmiş birlikte çalışan bir topluluk gibi. Sadece bireylerin değil, makine, insan, bitki ve diğerlerinden oluşan simbiyotik toplulukların kendini mekansal olarak çoğalttığı bir dünyada sanat eserleri de yalıtılmış varlıklar olarak değil, yer aldıkları mekanların fiziksel ve sembolik atmosferleriyle var olabiliyorlar.



Gündelik nesnelerin yer aldığı analog yerleştirmelerini dijital görselleştirme ve yapay zeka gibi dijital araçlarla katmanlandırdığın kendine özgü hibrit bir sanat pratiğine sahipsin. Ofis'teki görüntüler de metin girdileriyle makineler tarafından üretiliyor. Aynı mekanın farklı varyasyonlarını gösteren imgeler oluşuyor ve farklı ofis varyantları görüyoruz. Yapay zeka teknolojisini kendi sanatsal üretim pratiğinde nerede konumlandırıyorsun?


Farklı ofis varyantları benim için biyolojik kopyalama ile kültürel alanların bir form olarak kendini çoğaltması arasındaki benzerlikleri ortaya çıkarıyordu. Varyantların nerede türleşmeye başladığı ya da bireyleri neden grupladığımız gibi sorularla uzun zamandır ilgileniyorum. Yapay zeka burada teorik olarak sonsuz sayıda varyasyon üreten korkunç bir makina gibi… Bu nedenle son dört beş yıldır sık sık kullanıyorum çünkü görünür kılmak istediğim süreci çok net bir şekilde ifade ediyor. Baskı resim teknikleriyle de haşır neşir birisi olarak yapay zekanın edisyon ve değer gibi kavramları daha önce hiçbir medyanın yapmadığı kadar problemli hale getirdiğini düşünüyorum. Bunu negatif ya da pozitif bir durum gibi görmüyorum. Sadece mevcut sanat paradigmalarımızı derinden etkilediğini ve tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Artık kolektif üretim kontrol edebileceğimiz bir noktada değil. Biricik sanatçılara ve sanat eserlerine ihtiyacımız var mı bunu konuşalım istiyorum.



 

"Yapay zekanın söylediğimi yorumlama konusundaki farklılıkları beni çok etkilemişti. Bu durum giderek azalıyor çünkü söylediğimi çok iyi anlamaya başladı. Anlamsız, saçma, kötü gözüken görüntülere de ihtiyacımız var."


 

Son birkaç yılda makine öğrenimi sistemlerinin metinden görüntü oluşturma yeteneği, kalite, doğruluk ve ifade açısından önemli ölçüde arttı. Yapay zekayı en basit haliyle veriyle beslenen bir teknoloji olarak tanımlamak mümkün. Aslında bu veri havuzu ne kadar beslenirse elde edilen sonuçlar da o kadar zenginleşiyor. Bu konuyla ilgili senin, "Yapay zekayla bizim yeni imajlar üretebilmemizi sağlayan araçlar mükemmelleşmeye başladıkça ortaya çıkan sonuçlar daha çok hayal kırıklığı yaratıyor." sözün oldukça dikkat çekici. Yapay zeka teknolojisinin sürekli gelişmesi ne tür potansiyelleri barındırıyor ve aynı zamanda ne tür potansiyelleri kaçırmamıza neden oluyor?


Popüler seçimler ve beğeniler yapay zekanın çalışma prensiplerini etkiliyor çünkü havuzda belirli stillerin ve içeriklerin ağırlığı oluyor. Örneğin Behance gibi sitelerde sık rastlayabileceğimiz portre illüstrasyonlarından dakikalar içinde onlarca üretmek mümkün. Programlarda portre konusunda uzmanlaşıyor haliyle. Bu görüntüler bir süre sonra klişelere dönüşüyor. Makineler daha ayrıntılı ve daha beklentilere hitap eden imgeler üretmeye meyilleniyor. Bir taraftan insanların belki bu tarz imgelerden sıkılıp yeni şeyler deneyeceğini ümit ediyordum. Bunu henüz göremedim. Kimse portre yapmaktan sıkılmıyor demek ki. Bu yönelimler görsel kültüre dair önemli veriler de sunuyor. Diğer yandan makinelerin hata yapma ya da beklentilere uymayan görseller üretme ihtimali düştükçe daha az yaratıcı imgeler göreceğimizi düşünüyorum. Kaza ve rastlantının yaratıcılık için çok önemli olduğuna inanıyorum. Bozuk, çirkin, hasarlı imgeler elendikçe bu ihtimal düşüyor olabilir. Yanlış anlaşılmanın, iletişim evrenindeki arızaların her şeye egemen olan anlam dünyasında değeri büyük bana kalırsa. Yapay zekanın söylediğimi yorumlama konusundaki farklılıkları beni çok etkilemişti. Bu durum giderek azalıyor çünkü söylediğimi çok iyi anlamaya başladı. Anlamsız, saçma, kötü gözüken görüntülere de ihtiyacımız var.


Bu yıkıcı teknolojinin tartışmalı yönlerinden birisi de mülkiyet meselesi. Mevcut yasalar yapay zeka tarafından oluşturulan sanatın telif hakkının alınamayacağını söylüyor. Bir diğer soru işareti de sanatçıların çalışmaları artık yapay zeka botları tarafından mükemmele yakın kopyalanabilir hale gelirse ne olacağı üzerine. Bir sanatçı olarak bu konuya nasıl bir yerden bakıyorsun?


Takip edilebilir bir noktayı çoktan aştığımıza inanıyorum. Biraz zor bir konu. Örneğin photoshop’a basit bir araç olarak yaklaşırken yapay zekaya yaklaşmıyoruz. Oysaki photoshop’la çalışırken de ciddi anlamda o ara yüzün olanakları çalışmayı etkiliyor. Diğer yandan yapay zekaya verilen komutlar oldukça özgün de olabiliyor. Aynı yazılımla çok farklı örnekler çıkıyor. Dolasıyla bu konuda net bir fikrim yok. Belki kimin ne ürettiğiyle neden bu kadar ilgili olduğumuzu, özgün sanat eseri ve sanatçı fikirlerinin tarih içinde nasıl geliştiğini sormamız gerek. Zaten imgesel belleğimiz makineler olsa da olmasa da kolektif olarak oluşuyor mu?


Sanatçı ve araştırmacı Aslı Uludağ ile Marmara Denizi ekosistemi üzerine "Adaları ve Boğazları ile Marmara Kültürleri Ağır" bünyesinde bir masaüstü kart oyunu tasarladınız. Görsellerini yapay zeka programı ile tasarladığınız oyunu kazanmak için her karakterin hem kendi yaşam alanlarını koruması hem de diğer canlılarla birlikte iyi bir strateji yürütmesi gerekiyor. Bu projede senin çalışmalarında alışkın olmadığımız oyunlaştırma gibi yeni bir aracı deneyimliyorsun. Bu aracı odağınıza aldığınız bir proje oluşturma fikri nasıl gelişti?


Oyunlaştırma aslında derslerimde çok sık deneyimlediğim bir konuydu. Bu projede ise davet edildiğimiz Marmara Adası’nda röportajlar yaparken okey oynayan kadınların çevrelerinde oluşan sosyal atmosferden çok etkilendik. Masa oyunlarının insanları fiziksel olarak toplayan bir tarafı var. Diğer yandan etkileşimli olması, insanların çeşitli duygular yaşaması, bir konuyu onlara dikte etmek yerine oyunun içinde hep birlikte tartışır olmak sanat eserlerinde pek deneyimlediğimiz şeyler. Bu oyunda Aslı ile diğer çalışmalarımızdan öğrendiğimiz bir çok şeyi aktif olarak uygulama şansımız oldu. Örneğin ekolojik sistemin karmaşık örgütlenmelerini ve farklı seçimlerin yarattığı olasılık evrenlerini oyuna bir miktar haritaladık. Oyunun dinamik bir haritası var ve rastlantı çok önem taşıyor. Böyle bir ortamda oyuncular sürekli iletişim kurarak hep birlikte oyunu haritaya karşı kazanmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla temsil yerine performatif olarak deneyimlenen bir süreç inşa etmeye çalıştık.



Yaratıcı üretim yolculuğunda seni zihinsel olarak neler besliyor?


Sanırım en çok felsefeden etkileniyorum. Dünyayı nasıl gördüğümü, neleri ıskaladığımı, nelerin mümkün olabileceğini hep felsefeden öğrendim. Popüler bilimi de yakından takip ediyorum. Bunun dışında çevremde olan bitenler, canlılar, tarih, arkadaşlarımın fikirleri, hava durumu, bir şiir veya bozuk banyo musluğu gibi ilgili ilgisiz her şey beni etkiliyor. Yamuk bakınca her şey etkileyici olabilir bana kalırsa.

bottom of page