top of page

DİYALOG: Ecem Dilan Köse & Ahmet Ünveren | RE.sole



Dijital üretim yöntemlerini, kavramsal ifade biçimi yaratmak üzere araştırmalar yapan ve görsel/işitsel üretimde bulunan RE.sole kurucuları tasarımcı Ecem Dilan Köse ve Ahmet Ünveren ile çalışmaları üzerine sohbet ettik.


Bir araya gelme hikayenizden başlayalım isterseniz, bu süreç nasıl gelişti?

Ahmet: Birbirimizden ayrı olarak, farklı ölçek ve bağlamlarda 'dokular' ile çalışıyorduk. İlk paylaşımlarımız esnasında bu farklılıklar arasında doğrudan yahut dolaylı ilişkiler keşfetmeye ve kurgulamaya başladık. Tahmin edebileceğiniz gibi tüm bunları büyük bir heyecan duyarak yapageldik.
Ecem: Kendi adıma sanatçı olarak üretimlerime devam ederken, Ahmet de bana eşlik etmeye başladı. Bu hem üretim sürecine çeşitlilik getirdi hem de birlikte geçirdiğimiz vakti güzelleştirdi. Birlikte üretmek çok keyifli, enerji tuttuğu zaman harika bir akışa giriliyor. Bundan keyif alıyorum.

Tasarım tarzınızı üç kelimeyle anlatmanız gerekse neler olurdu?

Ahmet: Buna cevap verebilme ihtimali olan biri, ancak bizi yakından tanıyan ve bir lisan ustası olan biri olabilir ve ben o değilim.
Ecem: Yol devam ediyor. Değişken ruh halleri, öğrendikçe değişen ve gelişen düşünceler içinde bunu tarif etmek zor. Akışkan, organik ve yenilikçi diyebilirim. Fakat bir kaç sene sonra neye dönüşeceğine dair hiç bir fikrim yok.

RE.sole kurucuları Ecem Dilan Köse & Ahmet Ünveren

 


The Skin, kavramsal olarak alt metni kuvvetli bir iş. Üretim metodu olarak ise içinde farklı yöntemler barındıran çeşitliliği olan bir iş.

Uydu görüntülerinden, yazılım diliyle üretilmiş görsellere, hücresel formlardan mimari formlara uzanan geniş bir çalışma.


 

Bu sene içinde Sonar İstanbul'da the Skin isminde bir performans gerçekleştirdiniz. Nasıl bir deneyimdi sizin için?

Ecem: Sonar öncelikle birer tüketici olarak bizim için harika bir platorm. Gündüzü ve gecesiyle hem müzik hem de entellektüel içeriğiyle bizim sanatsal üretimimiz doğrultusunda doğru bir platform. Bu sebeple orada bir performans yapmak bizim için heyecan vericiydi. Çıktığımız sahne, Drama sahnesi, deneysel çalışmaların sergilendiği bir sahne. The Skin, kavramsal olarak alt metni kuvvetli bir iş. Üretim metodu olarak ise içinde farklı yöntemler barındıran çeşitliliği olan bir iş. Uydu görüntülerinden, yazılım diliyle üretilmiş görsellere, hücresel formlardan mimari formlara uzanan geniş bir çalışma. Böyle çeşitliliği olan bir işin doğru yerde sergilendiğini düşünüyorum. Sahnede olmak da çok keyifli, sonrasında aldığımız tepkiler de bizi çok mutlu etti.

the Skin, 2019

Çalışmalarınız hem sanat hem teknolojiyi buluşturan yeni nesil işler. Analog ve dijital arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Dijital, teknik tarafta ağırlığını korurken sanatsal yaklaşım ne zaman sürece dahil oluyor?

Ahmet: Analog ve dijital kavramları her geçen gün daha da iç içe geçiyor ve bir noktada kaçınılmaz olarak hemhal olacaklar.
Ecem: Bir denge sağlamaya çok da çalışmıyoruz sanırım. Ulaşmak istediğimiz sonuca giderken kafamıza yatan metodu kullanıyoruz sadece. Artık hepsi iç içe , analog üretim de dijital üretimde sahip olduğumuz fırçalarımız. Bir arada daha kuvvetli çalışıyorlar. Yaşadığımız zaman itibariyle de bu kaçınılmaz. Bizim için her hangi bir yöntemden tamamen vazgeçmek doğru olmaz.


 

Farklı gerçeklikler her zaman var. Değerli olan artık rüyalarımızı başka insanlara gösterebiliyor oluşumuz. Dijital üretimlerin gelişmesi hayal ettiklerimizi gösterme konusunda muhteşem yardım ediyor.


 




Refik Anadol ile Türkiye'de ve hatta globalde popüler olan bir dijital hayal gücü kavramı var. Birçok farklı disiplin bir araya gelerek yeni bir gerçeklik yaratıyorsunuz. Bu işi yaparken kişisel olarak hisleriniz neler ve gelecek için heyecanlı mısınız?

Ahmet: Değerlerin ortaya çıkışlarına, yükselişilerine ve çöküşlerine şahit olmak konusunda son derece heyecanlıyım. Hızlanan dijital hayal gücü faaliyetinin, açık zihinler üretme potansiyelini kıymetli buluyorum. Bakalım bu hayal güçlenmesinin insanlığa etkisi, dünya nüfusunun artışı kadar büyük olacak mı?
Ecem: Kendi zihnimde dijital hayal gücü kavramını gece gördüğümüz rüyalardan farklı bulmuyorum. Farklı gerçeklikler her zaman var. Değerli olan artık rüyalarımızı başka insanlara gösterebiliyor oluşumuz. Dijital üretimlerin gelişmesi hayal ettiklerimizi gösterme konusunda muhteşem yardım ediyor. Daha da gelişecek olması da çok heyecanlı. Hayal etmeye, rüya görmeye devam ediyoruz. Bu hayalleri, rüyaları yeniden izlemek, dönüşümlerine şahit olmak, insanlarla paylaşmak ve diğer insanlarınkini görebilecek olmak harika.

Popüler olmasına karşın henüz çok yeni olan bir disiplinde çalışıyorsunuz. Çevrenizden aldığınız geri dönüşler nasıl?

Ahmet: İşlerimizi anlamaya çalışanlar ve hissetmeye çalışanlar var. Ben ikinci olanı destekliyorum.
Ecem: Öncelikle geri dönüşler çok güzel. Genellikle cesaretimden ötürü iltifat alıyorum. Denemeyi bırakmamak çevremdekilere de ilham veriyor. Anlaşılmak ve yaptığımızın ve kullandığımız metodun daha anlaşılır olmasının hiç bir önemi yok. Alımlayıcı ne hissediyor. Ben ne hissediyorum. Sonuç olarak eser aracılığıyla birbirimizle iletişim kuruyor muyuz?


İlham tazelemek için neler yaparsınız?

Ahmet: Herhangi bir tür değişiklik.
Ecem: Arada yaşamıma unuttuğum renkler varsa onları sokarım giyimimde, yaşam alanımda; bazen kampa gideriz. Zihni sakinleştirmek için doğada bulunmak çok önemli. Dönem dönem alışık olmadığım tarzda müzikler dinlerim. Her şeyden daha önemlisi ise dans ederim. O akış yeni bir şeyler her zaman çağırır.

Sizi bugüne kadar olan süreçte en heyecanlandıran deneyim hangisiydi?

Ecem: Sanırım henüz yapmadıklarımız ama yapmayı arzuladıklarımız.

Gelecek planlarınızda neler var?

Ahmet: 1- Kaçınılmaz olarak, makine öğrenmesi. 2- Galerilerin cansız beyaz yüzeyleri yerine, tabiattaki ham yüzeyleri ve kentsel ara mekanları kullanmak.
Ecem: Doğayı daha çok kullanmak istiyoruz. Üretimlerimizde ona daha yakın durmak isteği var. Makine öğrenmesini de bunu geliştirecek araç olarak kullanmak niyetindeyiz. Şehir ölçeğinde işler yapmak istiyoruz. Çalışmalarımız devam ediyor.


bottom of page