Misafir sanatçı programıyla öne çıkan disiplinlerarası sanat inisiyatifi Gate 27'nin kurucusu Melisa Tapan ile sohbet ettik.
Melisa Tapan kimdir?
Lisans eğitimimi Richmond Üniversitesi’nde uluslararası işletme ve psikoloji, yüksek lisans eğitimimi ise Columbia Üniversitesi’nde ekonomik ve siyasal kalkınma üzerine tamamladım. Kültür, sanat ve eğitim kurumlarının sürekli gelişimini destekleyen hayırsever bir aileden geliyorum. Gate 27 macerasına atılmadan önce finansal katılım ve sürdürülebilir sanayi üzerine farklı projelerde çalıştım. Özellikle sürdürülebilirliği merkezine alan sosyal sorumluluk projelerini önemsiyorum.
Dilersen kurucusu olduğun Gate 27 ile başlayalım sohbetimize. Global ve kültürlerarası multi-disipliner üretime destek veren bir sanat merkezi açma fikri ne zaman ortaya çıktı?
Gate 27 konuk sanatçı programına ilk olarak Yeniköy’deki yerleşkede, 2019 sonunda başladık. Ben Gate 27 ile ülkemdeki yaratıcılığa ve kültür sanat alanına bir katkıda bulunmak istedim. Özellikle konuk sanatçı programı gibi bir model kurmak istememin sebebi, bu tür merkezlerin galeriler ve müzelerden farklı olarak sanatın tüketiminden ziyade doğrudan sanatçıları ve üretim süreçlerini destekleyen bir model sunması. İngilizce adıyla ‘residency’ programları aslında uluslararası bir model, dünyada pek çok örneği var ama Türkiye’de ne kadar Tarabya Kültür Akademisi, Saha Derneği, İKSV ve Barın Han gibi bu tür programları destekleyen değerli kuruluşlar olsa da özellikle sanatçıların beraber yaşayıp beraber üretebildikleri programlar sayıca çok az. Bu bağlamda büyük dedem merhum Hacı Ömer Sabancı’nın “Bu toprağın bize verdiklerini bu toprağın insanına geri vermek” sözünü bu projenin ilkesi olarak belirledim. Eğitim, kültür ve sanata verdiğim önemi, devamlılığı olan bir kuruma çevirmek istedim ve yerli sanatçılara küresel sanat dünyasına açılan bir geçiş kapısı sunmayı denedim. Program şu anda Yeniköy’e ilave olarak Ayvalık’ta da aktif olarak devam etmekte.
Misafir ettiğimiz sanatçıların İstanbul kültür sanat ortamından profesyonellerle bir araya gelerek yeni bağlantılar kurmalarında, çeşitli kaynak ve kişilere ulaşmalarında kolaylaştırıcı bir rol üstlenmeyi amaçlıyoruz.
Konuk sanatçı platformuyla sanat alanındaki farklı pratiklerin araştırma ve üretim süreçlerine ev sahipliği yapıyorsunuz. Bu özel sanat üretim deneyimini biraz açman mümkün mü?
İstanbul’daki mekan, profesyonel ya da sanat kariyeri gelişme sürecinde olan sanatçılara İstanbul’un hareketli kültür sanat hayatının içinde, katılımcıların aynı zamanda üretimlerine odaklanabilecekleri, sakin bir alan sağlıyor. Sanatçılar evde kaldıkları süre boyunca hem yaşam alanlarını paylaşıyor hem de üretim süreçlerini birbirleriyle sohbet ederek ve birbirlerinden esinlenerek devam ettiriyor. Yerel ve uluslararası iş birlikleri ile daha ziyade İstanbul dışından sanatçıları ağırladığımız bu program kapsamında açık atölye ziyaretleri, etkinlikler, performanslar ve sunumlar da gerçekleştiriyoruz. Misafir ettiğimiz sanatçıların İstanbul kültür sanat ortamından profesyonellerle bir araya gelerek yeni bağlantılar kurmalarında, çeşitli kaynak ve kişilere ulaşmalarında kolaylaştırıcı bir rol üstlenmeyi amaçlıyoruz. Sanatçılar bir proje ile başvurularını yapıyorlar, süreçte kurulan yeni bağlantılar ile projeleri şekilleniyor ve farklı yollara girebiliyor. Gate 27 henüz yeni bir girişim olmasına rağmen sanatçıların bu süreçteki pozitif deneyimleri benim için önemli bir motivasyon kaynağı.
Ayvalık’taki konuk sanatçı programı ise pandemi dönemi ile hayat buldu. Salgının başlaması ile yurt dışından gelen sanatçılarımız geri dönmek zorunda kaldılar, böylelikle Yeniköy programını devam ettirmenin alternatiflerini ararken hızlandırdığımız bir çözüm olarak ortaya çıktı. Oranın varlığı bize ve sanatçılara çok iyi geldi. Ayvalık’ta bir aylık periyotlarda, aynı anda en fazla iki kişiyi ağırlıyoruz. Sanatçı, küratör, yazar ve araştırmacıların konuk edildiği bu program ile İstanbul gibi bir merkeze kıyasla çok daha küçük ve sakin olan bu bölgedeki kültür üreticilerinin yarattığı ekosisteme değer katmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Kürasyon süreci nasıl şekilleniyor?
Şu ana kadar farklı ülkelerden yaklaşık 20 sanatçı ağırladık. Sanatçılarla başvurular ya da iş birliğinde olduğumuz bizimle benzer sanatsal gayelere sahip sanat profesyonelleri, kurumlar ve sanatçı ağları aracılığıyla tanışıyoruz. Gate 27’nin kuruluşundan bu yana bizimle birlikte olan ve programın oluşmasında fikir ve önerilerini önemsediğimiz danışmanlarımız var: Nazan Ölçer, Beral Madra, Ahu Antmen, Selçuk Artut ve Merve Çağlar bu süreçte gerek sanatçı seçiminde gerekse programın çizgisinin şekillenmesinde önemli katkılarda bulundular. Beral Madra aynı zamanda sanatçılarımıza proje ve ihtiyaç kapsamında danışmanlık veriyor. Ekibimize yakın zamanda katılan, Mixer Galeri’nin kurucu ortağı Bengü Gün ve Defne Antika ile de sahip olduğumuz bu ağı uluslararası anlamda genişletmeyi planlıyoruz. İlerleyen zamanlarda ilgilendiğimiz temalar üzerinde uzman olan kişilerden oluşan bir jüri oluşturmayı hedefliyoruz.
Sürdürülebilirlik dendiği zaman hemen herkesin aklına ekolojik ve çevresel sürdürülebilirlik geliyor. Bizlere bu projenle birlikte sanat ve tasarımda sosyo-kültürel sürdürülebilirliğin en az çevresel sürdürülebilirlik kadar önemli bir rolü olduğunu gösteriyorsun çünkü üretimin devam edebilmesi için kilit faktörlerden birisi. Sürdürülebilirliğin bu alanına yönelmen ve bunun üzerine çalışman nasıl başladı?
Bu konulara eğilmem özellikle yüksek lisans döneminde başladı. O dönemde karşıma çıkan projeler beni bu alanda daha çok düşünmeye ve aktif olmaya yönlendirdi. Bu konu ile ilgili olarak dikkatimi çeken Inema Arts Center, Ruanda’nın kalkınmaya ihtiyacı olan bölgelerindeki yaratıcı yeteneklerin keşfedilmesi, geçimlerine katkıda bulunulması ve yaratıcı ifadenin topluma canlılık katması amacıyla kurulan ve yaratıcı ifadeyi teşvik eden bir sanat merkezi. 10 Ruandalı sanatçı ile çokdisiplinli bir konuk sanatçı programı yürüten merkez, çağdaş Afrika sanatı, zanaatkarlık, müzik ve dans alanında çalışan sanatçıları desteklemenin yanı sıra kurslar, seminerler de düzenliyor.
Sürdürülebilirlik ile ilgili bir diğer konu ise çevresel sürdürülebilirlik. Hoşuma giden projelerden biri, Nature Map, biyoçeşitlilik, karbon, su gibi doğal kaynakları entegre eden, ülkelerin stratejik karar alımına destek olmak ve iklim krizinin etkisini azaltmak amacıyla kurulmuş bir haritalandırma projesi.
Bir diğer önemli örnek olan Julie’s Bicycle ise yaratıcı alanlarda iklim değişimi ve sürdürülebilirlik üzerine yapılan çalışmaları destekleyen, kâr amacı gütmeyen bir kurum. Kültür sanat kurumlarının Paris İklim Anlaşması ile tutarlı hedefler kurabilmesini sağlamakla beraber, karbon salınımlarını en aza indirmeleri için karbon hesaplamaları yapıyor ve sürdürülebilirlik sertifikaları tasarlıyorlar. Biz de Gate 27’de, sürdürülebilirlik konusunda kendimize doğru hedefler koymayı ve bu hedefleri yakın gelecekte gerçekleştirerek iklim değişikliğine tüm faaliyetlerinde duyarlı, sürdürülebilir bir kurum olmayı istiyoruz.
Yeni nesil sanat üretimi dendiği zaman akla ilk olarak “multi-disiplinerlik” kavramı geliyor. Aslında Rönesans döneminden aşina olduğumuz bu kavram Y jenerasyonuyla birlikte tekrar hayat buldu. Farklı disiplinlerin birlikte çalıştığı bu yeni yüzyıl için ne düşünüyorsun? Y jenerasyonunun bir önceki kuşaktan farkı ne?
Aslında bu dediğiniz gibi bir tür eskiye dönüş. Nasıl eskiden bir kimse doktor olduğunda şimdi uzmanlıklara ayrılmış her dala aynı anda bakıyor ya da bir bilim insanı hem fizik hem biyoloji hem de simyaya kafa yoruyormuşsa şimdi de biz gençlerden talep edilen birden fazla alanda beceriye sahip olmamız ve multidisipliner bir bakış açısıyla ilerlememiz. Ancak işin ilginç yanı birçoğumuzun eğitiminin bir önceki jenerasyonun uzmanlığa biçtiği yüksek değerle şekillenmiş olması. Bu konuya iş gücü üzerinden baktığımda maalesef talep edilen iş gücü ile arz arasında büyük bir fark olduğunu görüyorum. İşgücü talepleri artık tek beceri odaklı değil, yani yalnızca bir işi iyi yapmak yeterli olmayacak. Ama jenerasyon olarak şanslıyız çünkü sürekli gelişen teknoloji ve bilgiye erişimin günümüzdeki kolaylığı sayesinde ilgi alanlarımız ve yeteneklerimiz zaten çok yönlü. Bu anlamda çoğumuz multidisipliner bir şekilde çalışıyoruz.
Yalnız bu süreçte rekabetin gitgide artabileceğini de öngörüyorum. Ama bu rekabet sadece iş gücü tarafında değil, iş verenler tarafında da olacak çünkü bizim jenerasyon bireysel, yani iş verenin ona sağladığı faydayı da düşünerek ilerliyor ve önceki jenerasyonlara göre iş yerlerine olan sadakati daha az. Eğer iş verenler çok yönlülüğümüzü destekleyecek bir zemin sunmazlarsa, Y jenerasyonunun bunu farklı yerlerde araması muhtemel. Z jenerasyonu ise bizlerden daha farklı geliyor; Y jenerasyonu girişimciliği kendi başlarına yapmaya eğimliyken, Z jenerasyonu çalıştıkları şirketin içinde, şirket ayrıcalıkları ile güvencesi istiyorlar. Böylece girişimciliği şirket içinde arıyorlar; kişiselleştirilmiş çalışma olanakları ile farklı fırsatları birleştiren iş verenlere Y jenerasyonuna kıyasla çok daha yüksek sadakatli olabiliyorlar. Bunları göz önünde bulunduran iş verenler eminim daha kıymetli işgücüne sahip olabilecekler.
Sanata kişisel yaklaşımında analog ve dijital tekniklerin hangisine daha yakınsın?
Benim için sanatta bir eserin tekniğinden ziyade hikayesi önemli. Konulara farklı açılardan bakmamı sağlayacak ve bir hikayesi olan üretimler ilgimi çekiyor. Dijital çağa doğmuş biri olarak dijital dünyayla ilişkim tabii ki ayrı ama sanat alanında her iki teknikteki işlere ilgi duyuyorum.
Dünyada sanat alanında yaratıcı rekabet hız kesmeden devam ediyor. İstanbul bu yarışın neresinde?
Sanat alanında bir rekabetin varlığına inanmıyorum. Sanat, yeni üretimlerin önceden üretilmiş olanların üzerine eklenerek büyüdüğü ve sürekli gelişen bir alan. İstanbul da bu gelişimin önemli bir parçası ve hatta geçtiğimiz son on yılda kendini dünya içerisinde çok iyi bir yerde konumlandırmayı başardı. İstanbul Bienali uzun yıllardır dünyanın önemli bienalleri arasında yer alıyor ve Türkiye’nin yurt dışındaki görünürlüğü açısından da önemli bir pozisyonda. Türkiye’den birçok sanat profesyoneli farklı ülkelerde önemli kurumların başında; bu bizim dünyaya açılmamızı ve sesimizi duyurmamızı da sağlıyor. Benim de üyesi olduğum Saha Derneği Türkiye’den sanatçıları destekleyerek yurt dışında görünür olmaları için çalışmalar yapıyor. Dünyada sanat alanında bir yere gelebilmemiz için bu tarz desteklerin sayısının artması gerektiğine ve bu alanda hepimize önemli görevler düştüğüne inanıyorum.
Benim için önemli olan ilham kaynakları arasından kendi ruhuna en çok dokunanı fark edebilmek, onu takdir edebilmek.
İlham tazelemek için neler yaparsın? Farklı disiplinlerden çalışmalarını merakla takip ettiğin isimler kimler?
İlham aldığım tek bir kaynak yok, farklı disiplinlerden çalışmalarını merakla takip ettiğim isimler Neri Oxman’dan, Ai Wei Wei’ye, Pranav Mistry’ye kadar uzanıyor. Öğrendikçe, geliştikçe ilham dağarcığımın da genişlediğini hissediyorum. İzlediğim bir tiyatro oyunu ya da müzikalde oyunculuğun ve müziğin verdiği ilhama ek olarak, kostüm tasarımından, danstan, ışıklandırmadan da ilham alabiliyorum. Doğa zaten başlı başına bir ilham kaynağı. Benim için önemli olan ilham kaynakları arasından kendi ruhuna en çok dokunanı fark edebilmek, onu takdir edebilmek. Gözünüz, kulağınız açıldıkça yalnızca Fazıl Say’ı dinlemekten ya da bir Marina Abramovic sergisini gezmekten keyif almanın, heyecan duymanın yanı sıra yolda yürürken karşılaştığınız kuşun rengi de ruhunuza dokunabilir oluyor.
Gelecek planlarında neler var?
Gate 27 henüz çok genç bir oluşum ve yapacaklarımız konusunda çok heyecanlıyız ancak devamlılık konusunu sürekli akılda tutmak, hızlı koşup yorulmamak, adımlarımızı emin bir şekilde atmak gerekiyor. Kurumun sürdürülebilirliği ancak gerçekçi hedefler, kaynakların etkin kullanımı, işbirlikleri ve değer yaratmakla sağlanabilir. Her iki mekanda da, özellikle Ayvalık’ta, çevre ve şehirle bağ kuran, ona değer katan sanatçı ve üreticilerin bir arada bulunabilecekleri, üretebilecekleri bir platform olmak çok önemli. Elbette zaman içerisinde kuracağımız uluslararası işbirlikleri ile hem Türkiye’den sanatçıların yurt dışı ile bağlar geliştirmesini hem de yurt dışından gelen sanatçıların Türkiye’deki sanat ortamı ile etkileşime girmesini de sağlamak istiyoruz.
Comentários