Renklerin, doğanın, hareketin ya da duyguların sıçrama yaptığı anları resimlerine taşıyan Ecem Yüksel ile üç kedisinin yayıldığı oyun alanındaydık.
Röportaj: Büşra Soydemir Fotoğraf: Beyb Studio
Resimlerin figüratif olsa da kompozisyonlarında figürler mekanla birlikte var olduğu için manzaranın hakimiyeti hissediliyor. Kurguladığın evrenler için senin kullandığın tanım nedir?
Değişken olduğunu düşünüyorum ve belirli bir şekilde tanımlayamıyorum. Resim yapmak görme biçimi oluşturmaksa eğer, etrafıma tek bir odak noktası alarak bakamıyorum. Birkaç sene boyunca resmin merkezine figür koymak ya da bu kaygıyla resim yapmak geleneksel olan eğitimimin bana yüklediği güdüsel bir çaba olabilir tabii ki. Figürün azalmasının basit bir sebebi de var; son dönemdeki resimlerim Finlandiya’da katıldığım misafir sanatçı programı sırasında yaptığım resimlerin devamı gibi ya da oradayken üzerine düşündüklerimin ve plastik arayışların meyvesi. Çok az nüfusu olan bir kasabada inanılmaz bir doğanın içinde yaşadım. Günün herhangi bir saatinde dışarı çıktığımda insan görmeden saatlerce bisiklet sürebililiyordum. Böylelikle yaptığım resimler figürün etrafında inşaa olmamaya başladı.
Resimlerinin her biri birtakım serilere ait. Bir bütünün parçalarını resmetme halinde ne kadar güdüselsin?
Tamamen güdüsel olmasını istiyorum, ne kadar başarıyorum emin değilim. Belli çerçevelerin içine koyabilirim işlerimi ama geçişler genelde karar vererek yaptığım şeyler değil. Bir seri üzerinde çalışırken o seri için son resmi yaptığımı ya da sınırları kesin çizdiğimi söyleyemem. Genelde organik geçişlerin olmasını seviyorum veya resimlerin birbirleriyle konuştukları yerler olsun istiyorum. Üretmek ömür boyu devam eden bir süreç, umarım işlerim bu süreç boyunca hep değişir dönüşür.
Belirlediğin temaların bir şekilde müsabakalarla ilişkilenmesi sana dair ne söylüyor?
Spor ve oyun, bir şekilde takım olmaya teşvik eden, taraf olunan, örgütleyen ve insanları tek bir çatı altından toplayabilen şeyler; insanın çok temel ihtiyaçlarına ve duygularına hitap ediyorlar. Sporun kendisinin yanında onu anlamlı kılan izleyicinin reaksiyonu çok ilgi çekici. Okul takımının izleyicisi de Grand Slam izleyicisi de temelde aynı coşkuyu paylaşıyor. Benim izlerken duyduğum haz ve bunları kendime mesele edinmem de biraz bundan kaynaklanıyor.
Referans aldığın gündelik sahneleri nasıl avlıyorsun?
"Fan Page" serisine dahil olan resimlerin çoğu maç izlerken aldığım ekran görüntülerinden referanslar yaptığım işler. Eğlenceli bulduğum seyircilerin, komik kostümlerin, pankartların öylesine ekran görüntülerini topluyordum. Onlardan kolaj ve resim yapmak sonraki bir fikirdi. Telefonumla ve analog makinemle fotoğraf çekmeyi seviyorum. Seyahatlerde ya da hayatımın gündelik seyrinde görsel koleksiyonları kendiliğinden biriktirmiş oluyorum. Fotoğraf resim yaparken en temel yardımcılarımdan biri. Analog fotoğrafların anlık sonuçlarını görememek ve çok müdahale edememek de sonraki süreçte farklı yollar açabiliyor. Anlık görüntüleri biriktirmeyi ve sonradan yorumlamayı seviyorum.
Oynamaktan keyif aldığın malzemeler neler?
Resim yapmanın bütün geleneksel malzemeleriyle deneme yapmayı çok seviyorum. Kendimi rahat hissettiğim, benim için anlatmak istediklerimi aktarmayı plastik olarak kolaylaştıran malzemelerden biri suluboya. Hızlı üretmek, kağıdın tuval bezine göre daha hafif olması bana başlangıç için güzel alanlar açıyor. Daha fazla risk alabiliyorum, tatmin olmadığım sonuçlar bazen başka yerlere gidiyor. Başka malzemeleri kullanırken de benzer etkileri ve hafifliği yakalamaya çalışıyorum. Son dönemde kille çalışma fırsatım oldu, çok keyif aldığım ve tatmin olduğum edisyonlu bir heykelcik ürettim. İlk defa haşır neşir olduğum bir malzemeyle çözümler aramak, oynamak çok güzeldi. Yeni bir oyun alanı bulduğum için mutluyum.
Yanına bir partner alarak ürettiğin üç tane kitabın var. Kitaplar üzerinden başka sanatçılarla diyalog kurmak üretim sürecini nasıl dönüştürüyor?
Kitap yapmak benim için çok yeni olsa da ve hızlı bir şekilde üretimime eşlik etmeye başladı. İlk kitabım “Fan Page”i iki yakın arkadaşım HuoRF ve Anıl Kılıç ile ürettik. “Cat Days”i yine çok yakın arkadaşımlarından biri ressam dostum Yasemin Yasu; “Paiva”yı ise yıllardır aynı atölyeyi paylaştığım, birlikte ürettiğim, fikri ve gözüyle bana en çok katkı sağlayan Burak Ata ile yaptık. Birlikte üretmeyi ya da aynı mekanı paylaşma yoluyla işlerin direkt konuşmadığı noktada bile kişilerle yan yana olmayı seviyorum. Destek almak, vermek her zaman iyi geliyor. Şanslıyım ki etrafımda işleriyle beni çok heyecanlandıran sanatçı dostlarım oldu, ilham verdikleri zamanlar, motive ettikleri dönemler… Dayanışma ya da sadece aynı dili konuşmanın verdiği güven harika. Üretmek yalnız ilerlerken bazen risk almak zorlaşabiliyor, farklı şekillerde kısır döngüye girilebiliyor. Bu özel alana birini davet etmek risk almayı kolaylaştırıyor, rahatsızlık yarattığı noktada daha ilginç hale getiriyor her şeyi ve bu haliyle de bana konfor alanlarımdan daha kolay kaçmayı öğretiyor.
Comments