top of page

Yont Studio | Yaratıcı Stüdyo

Güncelleme tarihi: 15 Tem

ree

Brutalist Pink, Yont Studio


Serdar ve Coşan, mimarlık temelli üretimlerini dijital ile fiziksel arasında özgürce dolaştıran bir tasarım ikilisi. Berlin’de kurdukları stüdyo, kulüp kültürüyle iç içe geçen mekânlar, sezgisel malzeme araştırmaları ve duygusal yoğunluğu yüksek objeler üzerine kurulu. Netlik ve belirsizlik arasında gidip gelen işleri, gündelik olanla hayali olanı aynı anda hissettiriyor.


Tasarım pratiklerini, üretim süreçlerini ve arada kalmış olma hâlini bir avantaja dönüştürme biçimlerini konuştuk.

Röportaj: Onur Çoban


Serdar + Coşan kimdir? Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? 


İkimiz de mimarız ve 2018 yılında TU Berlin’de yüksek lisans yaparken arkadaş olduk. 2023 kışında, tasarım perspektiflerimizin ve gelecek hedeflerimizin çok iyi örtüştüğünü fark edip kendi stüdyomuzu kurma hayalini kurmaya başladık.


Serdar: Eğitimimi tamamladıktan sonra yaklaşık iki yıl mimarlık ofislerinde çalıştım. Covid döneminde, tam zamanlı ofis hayatının beni mutlu etmediğini fark ettim ve bir değişiklik yapmaya karar verdim. Cinema4D öğrenmeye başladım ve kısa sürede bu programda yaratıcı bir tutku buldum çünkü her zaman görsel hikaye anlatımına ve dijital araçların sunduğu sınırsız özgürlüğe ilgi duymuştum. Bu süreç beni sanatçılarla birlikte yürüttüğüm freelance projelere ve programla sürekli bir keşif sürecine yöneltti. Zamanla, kişisel projeler olarak hayali mekânsal ortamlar üretmeye başladım.


Coşan: Ankara’daki eğitimim sırasında yağlı boya ve heykel çalıştım, aynı zamanda bir sanat galerisinde çalıştım ve böylece Türkiye çağdaş sanat sahnesiyle yakın temas kurdum. Berlin’deki eğitimimi tamamladıktan sonra, kendimi daha ait hissettiğim iç mimarlığa yöneldim. İç mekânlar daha insani, günlük yaşama ve ritme daha bağlı geldi. Ofiste çalışırken, malzemeler, renkler, desenler ve detaylar üzerine derinlemesine çalışma şansı buldum ve bu deneyim bugünkü tasarım yaklaşımımı şekillendirdi.


ree

Coşan & Serdar, Yont Studio


Tasarım pratiğinizi nasıl tanımlarsınız? 


Tasarım pratiğimiz mimarlık temelli ama mobilyadan mekânsal tasarıma ve dijital deneyselliğe kadar uzanıyor. Fikir geliştirme aşamasından fiziksel üretime kadar uzanan bir süreçten bahsediyoruz; dijital araçlar ve el yapımı üretim arasında sürekli bir diyalog içindeyiz. Tasarımı yalnızca nesnelerle sınırlı görmüyoruz, bizim için bu bir atmosfer yaratma işi. Sinematik bir detaycılıkla düşünüyoruz: Masanın üzerindeki dergi hangisi olacak, arka planda ne tür bir müzik çalacak, ışıklar nasıl bir ruh hali yaratacak?


Pratiğimizin merkezinde malzeme odaklı bir poetika var. Genellikle sezgisel bir malzeme fikriyle yola çıkıyor, atmosferi ve kompozisyonu onun etrafında kuruyoruz. Malzemelerin işlevsel olmanın ötesinde duygu, gerilim ve hafıza taşıdığına inanıyoruz.



“Şu ana kadar yaptığımız işler genellikle kulüp kültürünü tasarımla harmanlayan, endüstriyel malzemeler ve ham estetikler kullanan işler oldu. Ancak amacımız soğuk bir minimalizm değil. Biz daha çok hem sade hem sıcak, hem yaşanmış hem heykelsi hissettiren şeylerle ilgileniyoruz.”



Torstraße 220, Yont Studio


Bir proje üzerinde çalışırken, tasarımın karakterini ve kişiliğini nasıl yansıtıyorsunuz? Bu bağlamda sizin için en önemli kriterler neler?


Türkiye’den gelip Berlin’de göçmen olarak yaşıyoruz, bu yüzden kültürler, gelenekler, tanıdık olanla bilinmeyen arasında bir “arada kalmışlık” hissini doğal olarak taşıyoruz. Bu ikilik tasarımlarımıza da yansıyor. Çoğu zaman açık uçlu senaryolar üzerinden çalışıyoruz: Bu bir ses manzarası mı yoksa bir sergi yerleşimi mi? Ev içi bir sahne mi yoksa daha soyut bir kurgumu? Bu malzeme yumuşak mı hissediliyor yoksa sert mi? Belirsizlik duygusu bizi cezbediyor çünkü bugünün hayatı da böyle hissettiriyor.


Aynı zamanda ikimizin içinde de güçlü bir aidiyet hissi yaratmak isteyen bir yön var; insanların tasarımlarımızla etkileşimde bulunurken kendilerini onun bir parçası gibi hissetmesini önemsiyoruz. İşlerimiz çoğu zaman gündelik hayatın sıradanlığı ile sürreal ya da beklenmedik olan arasında tatlı bir noktada yer alıyor. Bu gerilim bizi heyecanlandırıyor.


Bize biraz üretim sürecinizden bahsedebilir misiniz? Serdar ve Coşan olarak birlikte yaratma süreci nasıl işliyor?


Yaratıcı sürecimiz oldukça sezgisel ve ortaklaşa ilerliyor. Ev stüdyomuzda çalışıyoruz, çoğu zaman senkron bir ritim içinde; masa üzerinde eskizler, render denemeleri ve malzeme örnekleri dağılmış durumda. Arka planda da her zaman iyi müzik çalıyor.


Torstraße 220, Yont Studio


Malzeme araştırması sürecin büyük bir parçası. Çok dokunsal bir şekilde çalışıyoruz; sürekli referanslar topluyor, dokuları test ediyor, küçük farkları karşılaştırıyoruz. En iyi fikirlerimiz çoğu zaman bir malzemenin potansiyelini gözlemlemekten ya da ışığın bir yüzeye nasıl vurduğunu fark etmekten çıkıyor. Her şey bir araya gelmeye başladığında hissettiğimiz oyun ve coşku duygusunu sonuca da yansıtmaya çalışıyoruz.


Üretim süreci genellikle 3D’de başlıyor. Cinema4D veya Rhino’da eskizler yapıyor, fikirleri test ediyoruz. Yönümüzden emin olduğumuzda nihai ürüne geçiyor, doğru üreticileri, zanaatkârları ya da atölyeleri buluyoruz. Örneğin iç mekân projemiz Torstraße 220 için metal atölyelerinden marangozlara, aydınlatma uzmanlarından tekstil tasarımcılarına kadar çok çeşitli yaratıcılarla birlikte çalıştık.


Tasarım süreci ve çıkan ürün bazında bugüne kadar sizi en çok heyecanlandıran çalışmanız hangisiydi?  


Brutalist Pink koleksiyonu — özellikle de cesur ve duygusal etkisi nedeniyle bizi çok heyecanlandırıyor. Sesi nesne olarak ele alan bu koleksiyon, alışılmadık şekilde heykelsi ve ham formları yumuşak detaylarla harmanlıyor. Geleneksel mobilya tipolojilerinin ötesine geçerek yeni bir estetik dili öneriyor. Bu koleksiyonun fiziksel üretimine çok yakında başlıyoruz.


Brutalist Pink, Yont Studio


Aynı zamanda, eylül ayında tamamlanacak olan Torstraße 220 projemiz bizim için önemli bir dönüm noktası oldu. Bir plak dükkânı, müzik stüdyosu ve pop-up etkinlik mekânını tek bir akışkan ve dönüşebilir atmosferde birleştirme vizyonu geliştirdik. Berlin’in tasarım ve kulüp kültürünü yansıtan dinamik bir mekân yaratmak için birçok tanınmış ve genç yaratıcıyla birlikte çalıştık.


Her iki proje de ileride izlemek istediğimiz yönü temsil ediyor: Duygusal yükü olan, kolektif üretimle şekillenen ve çok yönlü anlamlar taşıyan mekânlar ve nesneler üretmek.


ree

Torstraße 220, Yont Studio


Çalışmalarınızın arkasındaki ilham kaynaklarından biraz bahsedebilir misiniz? Bu alanda ya da farklı disiplinlerde merakla takip ettiğiniz isimler kimler?  


Çalışmalarımıza yalnızca fiziksel değil, duygusal ve deneyimsel bir bütün olarak yaklaştığımız için ilham kaynaklarımız çok çeşitli: klasik sanat, tasarım, sinema ve çağdaş moda gibi alanlardan besleniyoruz. Sosyal medya ve Instagram sürekli ilham aldığımız platformlar, bunun yanında oldukça geniş bir vintage ve güncel tasarım dergisi arşivimiz var — World of Interiors, Domus, AD gibi yayınlara sık sık başvuruyoruz.


Mimarlık kökenimizden gelen ilham kaynaklarımız arasında Akdeniz yerel mimarisi ve Japon wabi-sabi felsefesi öne çıkıyor. Louis Kahn, Pierre Chareau, Isern Serra ve Peter Zumthor gibi mimarlar, mekâna ve malzemeye olan hassasiyetleriyle bizi etkiliyor. Aynı zamanda klasik referanslardan da etkileniyoruz: Antik heykeller, tapınaklar, arkaik sanat formları... Zamanüstü bir güzellik taşıyorlar ve oran, simetri ve mekânsal ritim anlayışımızı şekillendiriyorlar.


Margiela Inspired Imagery, Yont Studio


Sinema ve modada ise Stanley Kubrick, Xavier Dolan, Nuri Bilge Ceylan ve Luca Guadagnino gibi yönetmenlerden etkileniyoruz. Yaratıcı yönleriyle bize ilham veren moda evleri arasında Acne Studios, Loewe, Margiela ve Jacquemus öne çıkıyor. GmbH ise, Orta Doğu mirasını ve queer kimliğini güçlü bir marka anlatısında birleştirme biçimiyle kalbimizde ayrı bir yere sahip.


Berlin’deki yaşam da estetik anlayışımızı büyük ölçüde etkiliyor. Şehrin ham yapısı, kulüp kültürü, brutalist binaları ve kaotik enerjisi sürekli olarak görsel ve duygusal dünyamıza ilham veriyor. Kentin tarihsel katmanlarıyla özgürlüğü arasında kurulan bu gerilim çok güçlü geliyor.


Gelecek için heyecanlı mısınız? Planlarınızda neler var? 


Bu yolculuğun bizi nereye götüreceğini görmek için çok heyecanlıyız. Bizi en çok motive eden şey, sadece bir stüdyo değil; birlikte büyüyebileceğimiz tasarımcılar, sanatçılar ve dostlardan oluşan yaratıcı bir çevre kurma fikri.


Dijital ile fiziksel arasındaki geçişleri içeren projeler üretmeye devam etmek istiyoruz. Şu anda şekillenmekte olan başka heyecan verici projeler de var ve bu yolda deneysel ve keşif odaklı şekilde ilerlemeyi hedefliyoruz. Şimdiye kadar daha çok kulüp kültürü ve müzik mekânlarına odaklansak da, ev içi ortamlara daha derinlemesine dalmak ve yeni malzeme paletlerini keşfetmek de bizi heyecanlandırıyor.



 
 

DERGİLERİ VE DAHA FAZLASINI KEŞFEDİN

Mercado Logo Siyah.png

HAFTALIK TAZE İLHAM BÜLTENİMİZE ULAŞIN

  • Instagram
  • Siyah LinkedIn Simge
  • Siyah Spotify Simgesi
  • Pinterest
  • YouTube

©2021 Mercado'da yayınlanan içeriklerin her hakkı saklıdır.

bottom of page