Geleneksel iç mekan kodlarını kıran ve gerçeküstü iç mekan tasarımlarına imza atan İç Mimar İrem Kaydu Altıntaş ile çalışmaları üzerine sohbet ettik.
İrem Kaydu kimdir? Kısaca kendinden bahseder misin?
Lisans eğitimimi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık bölümünde tamamlandıktan sonra geçirdiğim kısa süreli ofis deneyiminin ardından bireysel çalışmalarıma devam ederek serbest olarak çalışmaya başladım. 2021 yılında ise master için Milano’ya yerleştim. Şu anda burada Politecnico di Milano Üniversitesi’ne bağlı Poli Design okulunda mobilya tasarımı üzerine master eğitimimi almaktayım ve halihazırda iç mimari projelerde bireysel çalışmalarıma devam ediyorum.
Biraz tasarım sürecini anlatabilir misin? Analog tekniklere mi yoksa dijitale mi daha yakınsın?
İç Mimarlık lisansına yetenek sınavı ile girilen dönemlerde eğitim aldım; bu sebeple lise yıllarımdan başlayan bir resim sürecim var. Karakalem, sulu boya, yağlı boya gibi tekniklerde uzun süre çalıştım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde aldığım eğitim de tamamen geleneksel tekniklere dayalıydı. Buradan süregelen bir alışkanlık benim için hiçbir proje serbest el çizimi ile plan, kesit ve perspektifler üzerinde şekil almadan dijital ortamda iki boyut ve üç boyut aşamasına geçmez. Her ne kadar tablet de kullansam bazen elde çizdiklerimi tarayıp renklendirebiliyorum; kalem kağıda dokunduğum etki gibi olmuyor maalesef.
Bir iç mekân tasarımının "iyi" olduğunu nasıl anlarsın, bu bağlamda senin için önemli kriterler neler?
Benim için iyi tasarlanmış mekan, benzersiz bir deneyim yaratan; hikayesi ve konsepti ile kullanıcısıyla bağlantı kurabilen mekandır. Kullanıcı, mekandan ayrıldıktan sonra ortamda farklı bir şey yaşadığını hissettiğinde, tasarlanan alanda renklerin ruhunu hissettiğinde ve bu deneyimden memnun kalıp geri gelme isteği uyandırabileceği takdirde iyi bir tasarımdan bahsedebileceğimizi düşünüyorum.
Son projelerinden biri olan Dubai'deki Mystery Lab Cafe tasarımında gizem ve eğlenceyi harmanlayarak görsel illüzyon ve kurgusal bir dünya yaratma çabanı görüyoruz. Bu projenin hikâyesini senden dinlemek isteriz.
Kullanıcısını günlük hayatındaki rutininden çıkarıp, gerçeküstü gizemli bir dünyaya girmesi amacıyla bir mekan yaratmak istedik. Bu süreçteki tasarım ve görselleştirme aşamaları benim tarafımdan yürütüldü. Zaten halihazırda var olan bir konsepti yeniden ele alarak ayrı bir konumda yeniden hayat bulması için tasarladım. Burada en zorlu süreç direkt formlar kullanarak bu hissi karşı tarafa nasıl geçireceğim sorusunun cevabını aramak oldu. Bana ilham olabileceğini düşündüğüm bu temada tasarlanmış heykeller, tablolar, moda defileleri, sinema ve tiyatro sahneleri ile ilgili detaylı analizler yaptım. İstediğim atmosferi oluşturabilmek için seçtiğim öğeleri, küre ve soyut göz formları, tavanda uçuşan metal eller, tavandan sarkan tül perdeleri kullanarak tamamladım. Localarda tül perdeleri bölücü olarak kullanıp arkasına yerleştirilen gizli LED ışıklar ile ilahi bir ışık etkisi, gizemli bir sırrı arkasında sakladığını hissini verebilmeyi amaçladım. Mekan için seçtiğim mor tonunu ve onun getirdiği feminenliği daha sert bir görüntü, mikro beton ile tamamlayarak denge kurdum. Bu şekilde kullanıcılarının bugüne kadar bulundukları tüm mekanlardan farklı, sıra dışı bir dünyada eğlenceli bir deneyim alacağı konsept oluşturmayı hedefleyerek çalışmayı ortaya çıkardım.
Milano’da eğitim almak, orada yaşamak ve çalışmak tasarıma olan yaklaşımına ne tür etkilerde bulundu? Özellikle yaratıcı fikirlerin geliştirilmesinde Türkiye’ye kıyasla hissettiğin farklılıklar neler?
Milano tasarımın bir kültür olduğu, geçmişten günümüze önemli tasarımcıları, sektöre yön veren markaları, stüdyoları içerisinde bulunduran bir şehir. Mobilya tasarımı üzerine eğitim almak için en doğru şehirle yollarımın kesiştiğini düşüyorum. Türkiye’deyken bu alanda yenilikleri takip edebilmek için her yıl Milano tasarım haftasını ziyaret ediyordum. Burada her şeyi eş zamanlı takip edebiliyor, mobilya showroomları, tasarımla ilgili müzeleri ziyaret ederek, birçok tasarımın prototiplerini inceleyerek bu alanda arşivlere girebiliyorum. Şehrin kendisinin, belki günlük hayatta şehirde karşılaştığımız detayların farkında olmasak da, görsel hafızamızı beslediğine inanıyorum.
Nelerden ilham alırsın, senin için yaratıcı fikirler nerelerden gelir? Bu alanda veya farklı disiplinlerde takip ettiğin isimler kimler?
İlham aldığım şeyleri tanımlamak mümkün olmayabilir, hislerime hitap eden her şey diyebilirim belki; bazen bir söz, sokakta terk edilmiş bir mobilya, bir film sahnesi, bir heykel veya vitrindeki bir kıyafette ilham bulunabilir. Venedik Sanat Bienali ve Art Basel gibi farklı sanat fuarlarını her yıl ziyaret ediyorum. Burada başka disiplinlerin yaklaşımlarını keşfetmek bana ilham veriyor. Seyahatlerim sırasında bulunduğum şehirdeki mimari detayları inceleyip, önemli yapıları ziyaret ediyorum. Fotoğraf çekmeyi seviyorum ve görsel anlamda beni besleyeceğini düşündüğüm anlamlı anlamsız tüm görselleri dijital ortamda biriktirerek kendi ilham arşivimi oluşturuyorum. Severek takip ettiğim ve tasarımlarıma ilham olan dijital sanatçılardan, blog ve stüdyolardan bazıları, Six N. Five, Teaa Alexis, Paul Milinski ve Films and Furnitures diyebilirim.
Gelecek için heyecanlı mısın? Planlarında neler var?
Gelecek belirsiz ancak belirsiz olduğu kadar heyecanlı da. Uzun vadede kendi tarzımda, başka başka hikayeleri olan mekanlar tasarlayıp, daha çok mekan hayata geçirmeyi hedefliyorum ve bu aralar önümüzdeki yıllarda sunacağım yeni bir mobilya koleksiyonu üzerinde çok çalışıyorum.