Filtreler sanat olarak görülebilir mi? Snapchat dismorfi nedir? Filtreler güzellik algımızı nasıl etkiler? Yeni sanal güzellik anlayışlarını doğurabilir mi? Filtreler kendini keşfetmek için yeni bir fırsat doğurabilir mi? Drag bir performansa alan açabilir mi? Filtreler üzerinden sosyal etki yaratılabilir mi?
AR filtrelerle tanışmamız 2015 yılında Snapchat aracılığıyla oldu. Daha sonra Mark Zuckerberg, Snapchat'in bu özelliğini taklit eden Slingshot adlı bir uygulama çıkardı ama uygulama yeterli ilgili göremeyince kaldırıldı. 2016 yılında Instagram, Snapchat Hikayelerine çok benzeyen “Hikayeler” adlı yeni bir özellik başlattı. Facebook 2018’de, daha sonra Spark AR olarak yeniden adlandırılan ve Instagram'da da genişletilen Camera Effects adlı AR aracını tanıttı. Instagram AR filtreleri, Mayıs 2018'de piyasaya sürüldüğünden beri popülerliğini arttırdı ve ardından Ekim 2018’de de tüm yaratıcılara açıldı ve çok kısa süre içerisinde patladı.
Yaratıcılar tarafından popülerliğinin artmasının nedeni, filtrelerin hem yaratıcılara sunduğu yeni yöntemin çeşitliliği, hem de Facebook, Instagram gibi platformlarda yaratıcıların kolayca takipçi sayılarını arttırabilmesi oldu. Kullanıcılar filtrelerinin kilidini açmak için onları takip etmek zorunda kaldığından, yaratıcılar, kolayca binlerce takipçi kazanabildi.
Filtre yaratıcılarının bu kadar popüler olması, isteyen herkesin filtre yapabilmesi, markaların da filtre dünyasına girmesiyle sanat dünyasından bazı kesimlerin filtrelerin sanat olup olmadığını sorgulamasına ve onlar tarafından küçük görülmesine neden oldu. Ben dijital işler üreten, filtreler yapan bir sanatçı olarak, filtrelerin yeni bir sanat biçimi olduğunu düşünüyorum. Fransız filozof, Merleau-Ponty, bir ressamın vücudunu dünyaya ödünç vererek dünyayı resimlere çevirdiğini söylemiştir. Bu fikir beni bir sanatçı olarak da hep etkilemiştir. Bu fikri filtre bağlamında düşündüğümde ise filtrelerin sanatçılar dışında kullanıcılar için de, onları sanata dönüştürebilen bir imkan yarattığını fark ettim.
Paul Cezanne, sanat yaratma sürecinde sanatçıların işin kendisi haline geldiğini, böylece birden fazla beden, boyut ve bakış açısı yaşayabileceğini söyler. Bir dağ olmak, nasıl bir dağ olunacağını tasvir etmek… “Cézanne’in (pek çok kez yorumlanmış) enigmasıdır bu: “insan yok, ama bütünüyle manzaranın içinde.” (Gilles Deleuze & Felix Guitar, Felsefe nedir?)
“Filtreler onları kullanan insanlar tarafından yaşıyor, onlarsız bir hiç gibiler. Kullanıcının ruh haline, kullanımına ve hareketlerine bağlı olarak sert bir şekilde değişiyorlar. Kısa süreliler ve her defasında yeni bir kullanıcıyla beraber yeniden doğuyorlar.”
Instagram filtreleri kullanıcıya yeni bir makyaj, kostüm, fiziksel özellikler neredeyse yeni bir kimlik veriyor. Sanki içinden seçebildiğiniz yeni kişilikler sunuyor. Bu filtrelerin beni en çok etkileyen yanı ise performatif tarafları oldu. Filtreler onları kullanan insanlar tarafından yaşıyor, onlarsız bir hiç gibiler. Kullanıcının ruh haline, kullanımına ve hareketlerine bağlı olarak sert bir şekilde değişiyorlar. Kısa süreliler ve her defasında yeni bir kullanıcıyla beraber yeniden doğuyorlar. İşte bu yüzden de, bence, AR yeni nesil bir performans sanatına olanak sağlar.
Instagram filtreleri bir resim gibi tamamlanmış, bitmiş değiller, her zaman değişime açıklar, filtreler ancak kullanıcıyla buluşunca tamamlanıyorlar. Ve yine bir resim gibi pasif bir deneyim sunmuyorlar, filtrelerle etkileşime geçiyorsun ve aktif bir deneyim yaşıyorsun. Filtreler, yaratıcı ve kullanıcı arasında adeta bir işbirliği yaratıyor. Kullanıcıya keşfetme, oyun oynama, perform etme deneyimi sunuyor.
AR sanatçısı Jessica Harrington’a gore: “AR yüz filtrelerinin (…) kendileri yeni sanat biçimleridir. AR sanatı yaratmak için sık sık sosyal medya araçlarını kullandığımız için, yaratım, doğası gereği bir internet sonrası sanat biçimidir ”.
Aynı zamanda da filtreler sunduğu imkanlarla, animatörler, illüstratörler, yazılımcılar, yeni medya sanatçıları ve dijital sanatçıların hepsinin kolaylıkla kullanabileceği, bu farklı disiplinlerden insanları birleştiren yeni bir kanvas olur.
Filtrelerin sanat olup olmadığı tartışmaların yanında, filtrelerle ilgili en önemli tartışmalardan biri de güzellik algısına etkileri üzerinedir. Bu tartışmaların alevlenmesi de aslında geçen yıl Instagram’ın, insanların ruh sağlığına zarar verdikleri endişesiyle estetik cerrahiyi tasvir eden veya teşvik eden tüm artırılmış gerçeklik filtrelerini kaldıracağını açıklaması üzerine başladı. Bu kararın da arkasinda dünyanın dört bir yanından yapılan araştırmalar vardı.
Bunlardan bazıları sosyal medyada görülen “filtrelenen öz imaj” nedeniyle kullanıcının kendi benliğini takdir edememesine neden olan bir durum olan 'Snapchat Dismorfi' ile ilgili. Plastik cerrahların ve estetisyenlerin sıkça karşılaştığı bir duruma dönüşen Snapchat dismorfi aslında, ameliyat olmak isteyen hastaların muayeneye filtreli fotoğraflarıyla beraber gelip, o imaja sahip olmak istemesiyle 2018'de ortaya çıkmış.
Dr. William Van Gordon’a göre filtrelerin sıkıntısı, kendimizi önceden yaptığımız gibi bizden daha çekici veya daha başarılı görülen insanlarla karşılaştırmamız değil, kendimizi mükemmelleştirilmiş, optimize edilmiş ve idealize edilmiş versiyonlarımızla karşılaştırmamız. İşte bu yüzden de bizi çok daha kötü etkiliyor diyor.
Dijital kültürde feminizmi araştıran bir doktora araştırmacısı olan Mary McGill de AR teknolojisini kullanan tüm güzellik uygulamalarının, vücutlarımızın mükemmelleştirilmesi gerektiği varsayımına göre hareket ettiğini ve bu nedenle, vücutlarımızı otomatik olarak kusurlu görmemize neden olduğunu savunur. Sürekli Instagram selfiesi üzerinden kendimizi gördüğümüzde sabah kalkıp filtresiz aynaya baktığımızda benlik algımıza ne olur?
Burada şu soruları sormamız gerektiğine inanıyorum. Bu konuda bir şeyler yapmak, gerçeğin nerede bitip kurgunun nerede başladığına karar vermek Instagram'ın sorumluluğunda mı? Zararsız eğlence ile dismorfiyi tetikleyeni ayırt eden yasaları empoze etmek Instagram’ın sorumluluğunda mı? Güzellik standartlarımıza karar vermek, botoks iyidir veya kötüdür diye çıkarımlar yapmak Instagram'ın sorumluluğunda mı?
Beni bu güzellik algılarıyla ilgili yaşanan olaylardan en çok 'Your Highness Qiaobiluo'nun yaşadıkları etkiledi. 'Your Highness Qiaobiluo' olarak da bilinen Qiaobiluo Dianxia, izleyicilerin yayıncılara para bağışlamasına olanak tanıyan bir Çin canlı yayın platformu olan Douyu'da bir oyun kişiliği olarak 130.000 takipçi topladı. Ancak gençleştiren bir filtrenin arkasında yüzünü gizlediği canlı yayın sırasında teknolojik bir aksaklık, gerçek kimliğini 100.000'den fazla hayranına gösterdi ve Çinli fenomenin aslında 58 yaşında olduğunu ortaya çıkardı. Asia One'a göre 58 yaşındaki kadın, hayranlar yayından çıkıp kanala yaptıkları bağışları iptal edene kadar maskesinin çıkarıldığını fark etmemişti. Tüm bu yaşananlara rağmen, artık Granny olarak da adlandırılan bu fenomen, sosyal medyada herhangi bir aksilik yaşamadı ve artık 650.000'den fazla takipçisi var.
AR, yukarıda da görüldüğü gibi kullanıcı üzerinde doğrudan etkisi olan ikna edici bir teknolojidir, kullanıcılar ve onların eylemleri hakkında bilgi toplar. AR günümüzde tavsiyede bulunmak, bilgilendirmek, takip etmek, manipüle etmek, eğlendirmek ve ikna etmek için kullanılmaktadır. Bunlar da beraberinde önemli etik tartışmalarını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca, kullanıcıların bilgilerinin kullanımı ve mahremiyetlerinin korunmasına ilişkin etik kaygılar da vardır. Son olarak, AR uygulamalarının sürükleyici ve ikna edici doğası nedeniyle, kullanıcıların ve etrafındakilerin gerçek fiziksel güvenliği etik bir endişe haline gelir. Buna uygun olarak bazı etik yönergeler çeşitli ülkelerde değerlendirilmek üzere sunulmuştur.
Geçtiğimiz Ocak ayında İngiltere Reklam Standartları Kurumu (ASA) tarafından başlatılan #filterdrop kampanyası ve alınan yeni kararlarla birlikte İngiliz markalar, ünlüler ve fenomenler artık sponsorlu sosyal medya gönderileri paylaşırken herhangi bir AR filtre kullanamayacak. Bu karar, tüketicilerin yanıltma olasılığını aza indirgemeyi ve herhangi bir ürünün tanıtımının abartılmadan, doğru bir şekilde yapılmasını amaçlar ve tabi şöyle bir soruyu da doğurur: Kurumlar, politikacılar devreye girmeli ve bunu kendi sorumlulukları yapmalı mı?