Yılmaz Şen | Görsel Sanatçı & Yönetmen
- Tuna Mert
- 19 saat önce
- 3 dakikada okunur

Kopenhag'da üretimlerine devam eden görsel sanatçı, VFX tasarımcısı ve yönetmen Yılmaz Şen, fiziksel dünyanın sınırlarını ve yerçekiminin kurallarını dijital araçlarla yeniden kurguluyor. Şen’in pratiği, 3D tarama, animasyon ve görsel efektleri bir araya getirerek, öngörülemezliği ve fiziksel sınırları estetik bir dile dönüştürüyor. Canlı performanslardan moda kampanyalarına uzanan çalışmaları, kontrol edilemez olanı kontrol edilebilir kılarken izleyicide hem hayranlık hem de merak uyandırıyor.
Röportaj: Tuna Mert Topuz
Yılmaz Şen kimdir? Kısaca kendinden bahsedebilir misin?
İstanbulluyum ve son 8 yıldır Kopenhag’da yaşıyorum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Endüstriyel Ürün Tasarımı okudum ama bu alanda hiç çalışmadım. Bunun yerine eğitimim sırasında animasyonla daha çok ilgilenmeye başlamıştım. Canlı görseller üretmeye, gece kulüpleri ve müzik festivalleri için sahne tasarlamaya başladım, sonra yavaş yavaş VFX’e geçiş yaptım. Başlangıçta 3D kamera çözümleri, 3D taramalar, animasyon ve kompoziting gibi tekniklerle deneyler yapıyordum ve bunları kişisel sosyal medya hesaplarımda paylaşıyordum. Bazı işlerim viral oldu ve markalar benimle iş birliği yapmak için ulaşmaya başladı. Böylece kariyerim başladı.
Çalışmaların sıklıkla fiziksel ve kavramsal sınırları zorluyor. Yaratıcı sürecinde yerçekimi, sınırlar ve öngörülemezlikle çalışırken nasıl bir yaklaşım benimsiyorsun?
Yerçekimi, fiziksel sınırlar ve öngörülemezlik üzerinde çalışmak normalde gerçek çekimde çok büyük bütçeler gerektirir. VFX, bu fikirleri fiziksel olarak mümkün olup olmamasını düşünmeden zorlamama olanak tanıyor. Bir anda kontrol edebileceğim birçok parametre oluyor ve bunları kullanarak istediğim duyguları uyandırmak bana çok doğal geliyor.
Projelerinde 3D tarama, VFX ve ses tasarımı gibi teknikleri kullanıyorsun. Bu unsurlar, işindeki hikaye anlatımını nasıl şekillendiriyor?
Genellikle önce teknikleri keşfetmekle başlıyorum; nasıl davrandıklarını, sınırlarını anlamaya çalışıyorum. Bunu anladıktan sonra hikaye bu sınırlar içinde gelişiyor. Bu yaklaşım, süreci verimli kılıyor ve araçların sadece dekorasyon olarak değil, parçanın ritmini ve mantığını şekillendirmesine izin veriyor.
Sanatsal vizyonunu modayla birleştiren güçlü iş birliklerin var. Moda dünyasında çalışmak, sanat ve tasarımın disiplinler arası yaklaşımını nasıl etkiliyor?
Moda dünyasında çalışmak, kendi kodlarını da beraberinde getiriyor. Çoğu marka ürünün ve özelliklerinin net şekilde görünmesini istiyor, bu da doğal olarak fikirlerimi nasıl kurgulayacağımı şekillendiriyor. Bazı markalar daha açık ve konseptin ön planda olmasına izin veriyor, bu harika, ama genellikle odak, ürünün farklılığını göstermek üzerine. Tempo hızlı ve görsellerin hemen dikkat çekmesi gerekiyor, çünkü insanlar içeriklere böyle bakıyor. Ben de bunu kendi zevkim ve görsel dilimden ödün vermeden yanıtlamaya çalışıyorum. Moda insanlarda ani bir heyecan tetikleyebiliyor, bunun biraz sihirli bir yanı var ve bundan faydalanmayı seviyorum.
"Her müşterinin kendi dünyası var; dokular, renkler, ses ve hemen hepsi çok net bir atmosferle inşa edilmiş. Önce o dünyaya adım atıyorum, sonra kendi fikirlerimi keşfedebileceğim alanı buluyorum. Denge, işimi onların evrenine yerleştirmekten, ona karşı savaşmak yerine kendi yönümü katmaktan geliyor."
Balenciaga, Camper ve Samsøe Samsøe gibi güçlü kimlikleri olan markalarla çalışırken, kendi görsel dilini ve yaratıcı vizyonunu nasıl koruyorsunuz?
Büyük markalarla çalışırken, her zaman kendi tarzımın tümünü projeye katamayacağımı kabul ediyorum. Her müşterinin kendi dünyası var; dokular, renkler, ses ve hemen hepsi çok net bir atmosferle inşa edilmiş. Önce o dünyaya adım atıyorum, sonra kendi fikirlerimi keşfedebileceğim alanı buluyorum. Denge, işimi onların evrenine yerleştirmekten, ona karşı savaşmak yerine kendi yönümü katmaktan geliyor. Böylece iş birliklerinde ilerlemeyi sürdürüyorum.
Geriye baktığında, tasarım süreci ve ortaya çıkan sonuç açısından senin için en heyecan verici proje hangisiydi?
En heyecan verici proje, Balenciaga’nın 2019 İlkbahar hazır giyim kampanyasıydı. Aslında benim ilk büyük projemdi ve müşteri bana fikirleri keşfetme ve sunma konusunda çok özgürlük tanıdı. Henüz bu kadar deneyimim yokken bana güvenilmiş olması çok değerliydi. Şimdi geriye dönüp baktığımda teknik ve sanatsal olarak bazı şeyleri farklı yapardım, ama o dönemde elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım ve benzersiz bir şey üretmeye odaklandım. Güven, özgürlük ve içinde bulunduğum anın birleşimi, bunu favorim haline getiriyor.



































