Frederik Gustav | Tasarımcı İkilisi
- Onur Çoban
- 53 dakika önce
- 4 dakikada okunur

Frederik Gustav, image by Benjamin Lund
Kopenhag merkezli tasarım ikilisi Frederik Weber ve Gustav Dupont tasarım, mimarlık ve sanat arasında gezinen üretimleriyle işlevi, ölçeği ve bağlamı dönüştürüyor. Pratikleri, inşa teknikleri üzerine yapılan deneylerden doğan merak ve heyecandan besleniyor; bu enerjiyi ise işlevle oynayan, kompozisyonu araştıran ve malzemeyi duyusal bir araca dönüştüren işlere aktarıyor. Ahşap gibi malzemelere yönelen ilgileri, yapıları çıplak hâliyle görünür bırakmalarında saklı. El işçiliğini yalnızca teknik bir beceri değil, aynı zamanda bir anlatı aracı olarak kullanıyor; mekânın bağlamından toplumsal eğilimlere, güzellik kavramlarından yapım ilkelerine uzanan hikâyeleri görünür kılıyor. Amager’deki atölyelerinden çıkan her proje bir sonrakine kapı aralıyor ve böylece ikilinin dili, sürekli evrilen bir yapı ve estetik hafıza kuruyor.
İkiliyle merakla yönlendirdikleri üretim süreçlerini, ışık ve malzeme araştırmalarını, ilham kaynaklarını ve geleceğe dair planlarını konuştuk.
Röportaj: Onur Çoban
Frederik & Gustav kimdir? Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Biz Frederik Gustav – Frederik Weber ve Gustav Dupont tarafından kurulan Kopenhag merkezli bir tasarım ikilisiyiz (sadece biz varız). Danimarka Kraliyet Akademisi’ndeki ortak geçmişimizle tasarım, mimarlık ve el işçiliği arasında çalışıyoruz. Amager’deki FABRIKKEN (Fabrika) stüdyomuzda mobilya ve objelerden büyük ölçekli enstalasyonlara kadar farklı projeler geliştiriyoruz; çoğu zaman yapı, malzeme ve ışık üzerine odaklanıyoruz.
Tasarım felsefenizi nasıl tanımlarsınız?
Tasarım felsefemiz merak ve yaratıcılıktan besleniyor. Süreci doğrudan inşa ederek keşfetmeyi seviyoruz ve çoğunlukla her şeyi en baştan planlamak yerine sürecin bizi yönlendirmesine izin veriyoruz.
Özellikle, yapı ilkelerinin ve inşa mantığının yeniden yorumlanarak yeni bağlamlara aktarılmasının yolları ilgimizi çekiyor – bu bir obje, bir enstalasyon ya da bir mekân olabilir. Yapıları görünür bırakmayı seviyoruz; böylece bir şeyin nasıl yapıldığı, onun ifadesinin bir parçası haline geliyor. Her proje doğal olarak bir sonrakine yol açıyor ve bu da pratiğimizi sürekli açık ve evrimsel kılıyor.
Reflector, VÆRKTØJ2, images by Peter William Vinther
Malzeme araştırması yaparken veya yeni projelerinde malzeme seçerken hangi faktörleri göz önünde bulundurursunuz? Bize biraz çalışmalarınızdaki malzeme seçimlerinden bahsedebilir misiniz?
Çoğunlukla malzemeleri süreç boyunca karşılaştığımız ilhamlara göre seçiyoruz. Bir malzemenin fiziksel özellikleri genellikle çıkış noktamız oluyor ve süreç burada başlıyor. Bu nedenle nadiren önce bir proje tasarlayıp, sonrasında malzeme seçiyoruz – daha çok, malzeme en baştan belirleniyor ve hem yapıyı hem de sonucu şekillendiriyor.
Işıkla çalışırken ise oldukça pratik ve keşifçi bir yaklaşım benimsiyoruz. Farklı malzemelerin ışığa nasıl tepki verdiğini test ediyoruz – yansıtıyorlar mı, filtreliyorlar mı, yoksa farklı derecelerde geçirgenlik mi yaratıyorlar? Sonucu önceden bilmeden, açık ve sezgisel bir şekilde deney yaptığımız için çoğu zaman beklenmedik ve bazen de çok güzel sonuçlar ortaya çıkıyor.
Paperwork, images by Benjamin Lund
Bize biraz çalışmalarınızdaki üretim sürecinden bahsedebilir misiniz?
Sürecimiz genellikle atölyede başlıyor; prototipler yapıyor ve fikirleri gerçek ölçekte test ediyoruz. Malzemelerle fiziksel olarak çalışmak hem onların yapısal hem de estetik potansiyellerini anlamamızı, hem de fikirleri adım adım geliştirmemizi sağlıyor.
Son yıllarda çalışmalarımız daha teknik ve uzmanlık gerektiren çözümlere kaydı, özellikle de ışık alanında. Bu, çoğu zaman yeni sistemler ve endüstrideki yetkin uzmanlarla iş birliklerini gerektiriyor. Yine de el işçiliği pratiğimizin merkezinde yer almaya devam ediyor – yeni fikirler ve içgörüler için bir katalizör olarak.
Tasarım süreci ve çıkan ürün bazında bugüne kadar sizi en çok heyecanlandıran çalışmanız hangisiydi?
Bizi en çok heyecanlandıran projelerden biri geçen yıl Kopenhag Carlsberg Byen’de tasarladığımız Palmes Center Court mağazası oldu. Daha önceki birçok çalışmamızın aksine, bu proje her şeyi bir araya getirdi – iç mekân, mobilya, aydınlatma ve mekânsal unsurları tek bir sistemde topladı. Bize ölçekler arası düşünme fırsatı sundu: duvarlardan ve raflardan mobilyaya ve atmosfere kadar. Hem eğlenceli hem de zorlu bir süreçti ve esnek, dinamik bir mekânla sonuçlandı – bu da gelecekte tekrar keşfetmek istediğimiz ödüllendirici bir deneyim oldu.
Palmes Center Court, images by Peter Willam Vinther
Çalışmalarınızın arkasındaki ilham kaynaklarından biraz bahsedebilir misiniz? Bu alanda ya da farklı disiplinlerde merakla takip ettiğiniz isimler kimler?
Kendimizi işlevsellik, minimalizm ve dürüstlükle şekillenen bir Danimarka tasarım geleneğinin parçası olarak görüyoruz. Bu geleneğin temel bir fikri, hiçbir şeyin gizlenmemesi gerektiğidir – her unsur işlevsel ve güzel olmalı; yukarıdan, aşağıdan ya da içten dışa bakıldığında. Bu ilke çalışmalarımıza derinden işlemiş durumda; her bileşeni estetik ifadenin bir parçası olarak görünür kılmaya çalışıyoruz.
Aynı zamanda ilhamımız nadiren belirli figürlerden ya da “kahramanlardan” geliyor. Daha çok etrafımızda fark ettiğimiz şeylerden besleniyoruz – küçük mekanik detaylar, malzemelerin birbirine değdiği yapısal karşılaşmalar ya da yeniden yorumladığımız ve yeni projeler için çıkış noktası olarak kullandığımız yapım ilkeleri. Bizi asıl ilgilendiren şey, bu unsurların estetik potansiyeli: yapım, malzeme karşılaşmaları ve mekanizmaların kendi ifadelerini nasıl yaratabileceği.
Pylon, images by Benjamin Lund
Gelecek için heyecanlı mısınız? Planlarınızda neler var?
Kesinlikle! Yeni projeler yolda – bunlar arasında Kasper Salto, Jonas Trampedach ve Michael Antrobus ile birlikte kurduğumuz Værktøj sergileri de var. Værktøj (araç/gereç), tasarım ve yapımda araçların rolüne odaklanan devam eden bir sergi formatı. Her edisyon belirli bir aracı çıkış noktası alarak yeni işler üretiyor: Værktøj 1 bir lama bükücüyü, Værktøj 2bir hidrolik presi, Værktøj 3 ise –henüz açıklanmadı– Kopenhag’daki 3daysofdesign sırasında sunulacak.
Bununla birlikte, son 3–4 yıl inanılmaz derecede yoğun geçti; bir projeden diğerine koştuk. Pratik ve deneysel yaklaşımımız nedeniyle –ve ilhamın daima yakın olması sayesinde– fikirleri hızla üretiyor ve hemen hayata geçirme isteği duyuyoruz. Hiç fikir sıkıntısı yaşamamak heyecan verici ama bu aynı zamanda, projeleri üreticilere ya da müşterilere sunmaya pek vakit ayırmadığımız anlamına geliyor.
İleriye bakarken, biraz yavaşlamayı umuyoruz – yaratıcılık anlamında değil, ama halihazırda ürettiğimiz işleri dünyaya sunmak için zaman ayırmak anlamında. Çalışmalarımızın sergiler ve “beyaz küpler”in ötesine geçmesini, insanların eline ve gündelik bağlamlara ulaşmasını istiyoruz.