top of page

Pratikleri, Kavramları ve Kültürleri Melezlemek: Lorenzo Vitturi


Contemporary İstanbul’un 18. edisyonuyla Tersane İstanbul’da izlemeye alınacak Lorenzo Vitturi ile farklı kültürleri melezlediği anlatımı, çeşitli pratikleri iç içe geçirerek oluşturduğu dili ve etkileşime dayalı üretim sürecini konuştuk.


Fotoğraf, heykel ve performansı üretimlerine dahil ederek multidisipliner bir yaklaşım yaratıyorsun. Farklı sanat formlarını harmanlama fikrinin oluşumu ve işlerine yansıması nasıl?


Dünyanın dönüşüm ve sürekli oluş halini temsil etmek ve anlatmak için fotoğraf, heykel ve performansın iç içe geçtiği multidisipliner bir süreç şekillendirdim. Giderek karmaşıklaşan ve parçalanan bir gerçekliği anlatma gerekliliğinden yola çıkarak pratiğimi farklı mecralara genişletme ihtiyacı hissettim.

Pratiğimde fotoğraf ve heykel birbiriyle güçlü bir şekilde bağlantılı ve bu iki dil arasındaki ilişkinin tetiklediği çıkarımları ve kavramsal iç içe geçmeleri araştırmak benim için her zaman merkezi bir öneme sahip. Heykeli her zaman geçici bedenler elde etmeyi amaçlayan bir madde dönüştürme süreci olarak gördüm ve ilk çalışmalarımdan bu yana, fotoğrafı objektifin önünde inşa edilen müdahaleleri belgelemek için kullandım, gerçekliğin kurguyla karıştığı melez durumlar aradım. Her şeyden önce dayanıklılığı belirsiz malzemeler kullanarak ve sinema için set tasarımı alanında uzun yıllar çalışarak, maddenin geçiciliğini ve zamanın ve yasalarının onun üzerindeki etkilerini araştırmak ilgimi çekiyor.

Fotoğraf, geçici tezahürlerin verdiği yoğunluğu bir görüntüde sabitlememe olanak tanıyor. Bu şekilde hareket ederek, iki medya organik bir süreçte birleşiyor: iki boyutlu fotoğrafik bakış heykeli, onun bir parçası olan hacimler kadar şekillendiriyor.



 

"Maddi çelişkiler arıyorum. Farklı coğrafyalardan gelen, farklı doğalara sahip malzeme ve unsurları yan yana getirmekle ilgileniyorum. Bunu yaparken, mantralarımdan birine yaklaştığıma inanıyorum: hiçbir şey saf değil, her şey gözenekli. "

 

Görsel dilini şekillendirirken analog ve dijital unsurlar arasındaki dengeyi kurma yöntemin ve bu dengenin eserlerin duygusal gücü üzerindeki etkisi nedir?

Üretimlerim coğrafi ve içsel yolculuğumun farklı gözlemlerinin bir araya geldiği kümeler, bir bakıma malzeme asamblajları… Maddi çelişkiler arıyorum. Farklı coğrafyalardan gelen, farklı doğalara sahip malzeme ve unsurları yan yana getirmekle ilgileniyorum. Bunu yaparken, mantralarımdan birine yaklaştığıma inanıyorum: hiçbir şey saf değil, her şey gözenekli. Yani her kültür önceki bir karşılaşmanın ürünü ve sürekli dönüşüm içinde olan dinamik bir sürecin taşıyıcısı. Hem fotoğrafik hem de heykelsi çalışmalarda konu, çeşitli malzemelerin ve nesnelerin bir karışımı: Seramikler, Peru seyahatim sırasında çektiğim fotoğraflar, Venedik saraylarının mimari detayları, ham cam, sebzeler, sıradan nesneler. Tüm bu farklı unsurlar farklı coğrafyalarla bağlantılı ve ben aynı anda heykel ve fotoğraf medyumlarını, aralarında anatomik bir bağlantı kurmak için şiirsel bir alan olarak kullanıyorum.

Kavramsal olarak çalışmalarım dikotomik bir yaklaşımı reddediyor. Birleşen farklı kültürlerin karmaşıklığını yansıtan hikayeler anlatmakla ilgileniyorum. Bu kavramsal yaklaşım sanat eserinin nihai kompozisyonuna fraktal bir düzen uyguladığım biçimsel düzeye de yansıyor; aynı organik desen, mikrodan makroya farklı ölçeklerde ve konumlarda tekrar tekrar kullanılıyor. Böylece görünüşte kaotik olan bu süreçte desen dönüşüme uğruyor.


Çalışmalarında sıklıkla kullandığın buluntu malzemelerin senin için önemi ve kullanarak aktarmayı amaçladığın vurgu nedir?

Malzeme seçimi üretim sürecimde çok önemli bir an. Bu seçim, 2013'te Londra'daki Ridley Road pazarı çevresinde geliştirilen “Dalston Anatomy” projesinde ya da 2017'de Nijerya'nın Lagos kentindeki Balogun pazarında geliştirilen “Money Must Be Made” projesinde olduğu gibi, estetik bir tercihe göre ya da kültürel ve antropolojik önemi nedeniyle belirli bir sembolik anlam için ya da hatta bir hikâyenin tanığı olarak tesadüfen gerçekleşebilir.

Kendi tarihleri içinde farklı dünyalar arasında karşılaşmaları da beraberinde getiren tüm nesneler çok ilgimi çekiyor. Gündelik hayatta kullanılan sıradan nesneleri tercih ediyorum, sıradan oldukları için dikkatimizden kaçan, ancak yüzeysel kabuklarının ötesine bakıldığında beklenmedik anlamlar gizleyen nesneleri.

Elementlere yönelik animistik yaklaşımımda, onların maddi varlıklarının ötesini görüyor ve sembolik potansiyellerini ortaya çıkarıyorum. Seyahat ederken onu dönüştürme süreci sayesinde malzemeye farklı bir anlam kazandırıyorum. Çoğu zaman nesneler, değişken doğaları ve iyileştirici özellikleriyle, dünyalar arasında bağlantılar taşıyan 'maddi aracılar' haline geliyor.




Seyahat etmek, çalışmalarını farklı ülkelerde sergilemek ve uluslararası izleyicilerle etkileşim kurma deneyimi üretim sürecinizi nasıl dönüştürüyor?

Üretim sürecim kavramsal ve eleştirel katılımı hedefliyor. Kültürel melezleşme ve farklı unsurların ve tarihlerin karışımı gibi konularla ilgilenmek, zorunlu olarak farklı izleyicilerin deneyimleri de dahil olmak üzere geniş bir heterojenliği içeriyor. Malzemenin organikliği ve diğer unsurlarla kaynaşması, izleyicinin kültürel bir işaret olarak kendi işlevini sorgulamasına ve birleşen kültürlerin dinamiklerini keşfetmesine olanak tanıyor. Bu sebeple izleyicilerin eserlerimle etkileşimi pratiğimde kurucu bir etkiye sahip.

Üretmek benim için genellikle iki eylem alanında ilerliyor; stüdyo ve sokak. Stüdyo, konuları ve izlenimleri yeniden işlediğim, konsantrasyona ve yalnızlığa ihtiyaç duyduğum samimi ve özel bir ortam. Sokakta ise malzeme ve hikâye toplamanın yanı sıra yerel zanaatkârlarla iş birliklerini harekete geçirerek çalışmanın ilk etkileşim aşamasını oluşturuyorum. Bu faz benim için önemli bir temel, çünkü projeyi gerçekleştirdiğim yerel gerçekliklerle hem çalışma hem de insani düzeyde bir bilgi diyaloğu kurmamı sağlıyor. “Dalston Anatomy”de, pazar tezgahlarını yapan bir demir ustasıyla iş birliği yaptım ve tüccarlarla takas sürecini harekete geçirdim. Bu uygulama, toplulukla ilişkimi derinleştirmemi, güvenlerini kazanmamı ve projemin niyetlerinden haberdar olmalarını sağladı. Öte yandan “Money Must Be Made”de, kumaş afişler üzerindeki grafik müdahaleleri yapan ve pazarın doğası üzerine uzun bir diyalog kurduğum pazar hattatı Jaxpo ile çalışmanın ayrılmaz bir parçası haline gelen bir iş birliğini hayata geçirdim.


Sanat dilinde çeşitli kültürlerden ve yerlerden ilham almak gelecekteki projelerin gelişimini hangi açılardan etkileyecek?

Şu anda 2017'de başlayan ve 2023'te bir dizi sergi, kamusal müdahaleler ve bir sanatçı kitabının yayınlanmasıyla sona erecek, beş yıllık sürede geliştirilen, araştırmaya dayalı, gezici, çok disiplinli bir proje olan “Caminantes” üzerinde çalışıyorum. Projenin dinamik ve dönüştürücü doğasını sergi aşamasında da sürdürmek için “Caminantes”i fotoğraf, yerleştirme ve iş birliği projesi olarak üç ana bölüm halinde kamuya sunacağım. Proje, derin bir ilişkiye sahip iki topluluğun hikâyesini anlatmayı amaçlıyor: Murano cam üreticileri ve Peru'daki Kutsal Vadi'de bulunan Chinchero dokumacıları. Zanaatkârlarla son üç yıllık iş birliğimiz sırasında sadece bilgi ve çalışma pratikleri değil, aynı zamanda hikâyeler, anekdotlar, aile ve topluluk hikâyeleri de paylaştık. Toplulukların duygusal ve insani tasvirini oluşturan malzeme işleme teknikleri ve hikayeler üzerine değerli bir gözlem süreci yürüttüm. Sözlü, yazılı ve görsel formlarda toplanan malzemeyi, her iki toplumun fırınları, dokuma merkezleri ve zanaat atölyelerinde gerçekleştirilecek geçici sergiler ve kamusal enstalasyonların üretimi yoluyla paylaşılacağım.

bottom of page