top of page

Mimari Bir Sahne ve Bedenin Senaryoları: Manhattan Transkriptleri


Görsel: Dylon Morval

Mimarlık sadece mekan ve biçimle ilgili değil, aynı zamanda olay, eylem ve mekanda gerçekleşenlerle de ilgilidir diyor Bernard Tschumi. Ve mimarlık öğretilerimiz doğrultusunda bitmek bilmeyen “form işlevi takip eder”, “işlev formu takip eder” tartışmalarımızdan bize kafamızı kaldırtıp yeni bir perspektif sunuyor. Zamanımızın en inatçı ve sesini duyuran teorisyenlerinden biri olan Tschumi, mimarlığın aslında içerisinde ve çevresinde meydana gelen insan ve beden kaynaklı olaylar tarafından sürekli bir değişimin içerisinde olduğunu savunuyor. Biz de bu doğrultuda merceğimizi Bernard Tschumi’nin Manhattan Transkriptleri’ne çeviriyor ve mimarlığın form ve işlevden ibaret olmadığı, bedenin ve kareografinin mimarinin kahramanı olduğu bu yarı gerçek yarı fantezi dünyasına doğru yola çıkıyoruz.


Kendini mimarlık disiplininin öğretilerinden bağımsızlaştırmak için çeşitli alanlarda incelemeler yapan ve sanat, film ve edebiyat bağıntısıyla birlikte geleneksel mimarlık gösteriminin eksiklerini sorgulayan Tschumi, kesitlerde, planlarda, aksonometrik çizimlerdeki statik atmosferin, dinamik bedenden arındırılmasından kaynaklı olduğunu savunuyor. Bu eksiklik arayışında da transkriptlerinde kullandığı mimari öğeleri (olay, mekan ve hareket) yapılandırmak adına, Einstein’ın film senaryoları ve Moholy-Nagy’nin sahne yönergelerinden ilham aldığı yenilikçi gösterim metotlarınıkullanıyor. Bernard Tschumi’ye göre bu transkriptler mekanın, hareketin ve olayların bağımsız olduğu, ancak birbirleriyle yeni bir ilişki içerisinde olduğu farklı bir mimari okuma sunmayı, böylece mimarinin geleneksel bileşenlerinin farklı eksenlerde parçalanıp yeniden inşa edilmesini amaçlıyor. 1976 ve 1981 yılları arasında ardı ardına sergiler için yapılan ve dört bölümden oluşan ve daha sonra da kitaplaştırılan bu manifesto, bizlere superimposition (üst üste bindirme) çizim metotuyla bir teorik önermede bulunuyor. Tschumi realite ve fanteziyi birleştirmek adına herhangi bir okuyucunun aşina olacağı bir ortamda hayali biri durum senaryosu oluştururken New York Metropolitan bölgesinin çekirdeği olan Manhattan’dan ilham alıyor.


Öncelikle şematik bir tarzda oluşturulan görsel şablonların çoğu üç ana odak noktasını takip ediyor: yer veya binalar, mekanlar içerisindeki hareket ve olayın ve olay içerisindeki insanların fotografik bir temsili. Michael Hays’e göre mürekkep ve kolajlardan oluşan bu seriler sonsuz bir olay düzeni elde etmek ve mimari olarak tek bir bütünü göstermek için bir metropolün karmaşıklığını minimum formla ve anlık görüntülerle tasvir ediyor. Transkriptler, olaylar ve etki mimarisi teorisini gözler önüne seren dört dizi sinematik çizimden oluşuyor. Çizimlerde planlar, kesitler ve diyagramlar mekanların ana hatlarını çizerken, farklı katmanlarda da olayların “tanıkları”nın fotoğrafları ve bu mimari sahne ile yolu kesişen farklı kahramanların hareketleri ve kareografileri yer alıyor. Özetle transkriptlerin amacı, normalde geleneksel mimari temsilden uzak olan öğeleri, yani mekanlar ve kullanımları arasındaki, set ile senaryo arasındaki, "tip" ile "program" arasındaki, nesneler ve olaylar arasındaki karmaşık ilişkiyi kopyalamak olarak yorumlanabilir. Bu ilişkiler dizini aslında çoğu zaman unuttuğumuz ya da göz ardı ettiğimiz bedenin mimari üzerindeki etkisini, biçim ve toplumsal değerler arasındaki bir dizi ayrılığı, hareketin mekan ile ahenkli dansını görülebilir kılıyor. Mimariyi beden ile bütünleştiren transkriptlerin dört bölümü de hayal ürünü fakat realistik dört ayrı senaryoyu ele alır.



Örneğin 1. bölüm olan “the Park/Park ”, New York Central Park’ta gerçekleşen bir cinayeti, fotoğraflar, vaziyet planlarıve diyagramlar gibi çeşitli gösterimlerle sentezleyerek ortaya çıkarır. Şehrin 42. Caddesinde yer alan 2. Bölüm “The Street/Sınır Geçişi” ise, arka planda cinsel olayların yaşandığı bu beton ormanının dar sokaklarında bir insanın gezintisini konu alıyor. Bölüm 3: “The Tower/The Fall” ise Manhattan’da bir gökdelenden baş döndürücü bir düşüşütasvir ediyor. Bu sinematik diziyi 4. Bölüm “The Block” ile noktalandıran Tschumi, bir şehir bloğu içerisindeki ayrıavlularda meydana gelen olası beş olayı gösteriyor. Transkriptler salt bir olay dizisi yansıtmakla kalmıyor, aynızamanda “mimarinin kullanımı, biçim ve toplumsal değerler” arasındaki ayrımları ortaya çıkarmayı, bunların nasıl bir ilişki içinde olduklarını ancak asla örtüşmediklerini izleyiciye sorgulatmayı amaçlıyor.


bottom of page