Berlin merkezli multidisipliner tasarım stüdyosu Paleworks'ün kurucuları Yağmur Ruzgar ve Ozan Akkoyun ile stüdyonun hikayesini konuştuk.
Paleworks ne yapar?
Tasarım, sanat ve mimari alanları odağında bulunduran; görsel kimlik ve web tasarımı, sergileme tasarımı, mobilya ve ürün tasarımı, kamusal alanda sanat, şehircilik, styling ve editörlük gibi çıktıları olan projeler üretiyoruz. Farklı tanımlama ve uygulama alanları olsa da, yaratıcı mesleklerin birçok noktada örtüştüğünü ve birbirlerinden beslendiklerini düşünüyoruz. Bu sebeple birden fazla uzmanlık alanını içeren ya da spesifik bir kategoriye bağımlı kalmayan konu ve kavramlara yoğunlaşmayı seviyoruz.
Tasarımın çok farklı alanlarında aktif olan bir stüdyosunuz. Bu çeşitli disiplinlerdeki etkinliğinizin temelinde kuşkusuz farklı alanlardaki eğitimleriniz ve tasarım eğilimleriniz de yatıyor. İkili olarak bir araya gelme ve Paleworks'ü kurma hikayeniz nasıl başladı?
Bu sorunun birinci kısmını ilk soruda açıklayabildiğimizi umuyoruz. Yukarıda da bahsettiğimiz “çok alanlılık”, muhtemelen temelinde ikimizin bir araya getirdiği çeşitli deneyimlerden besleniyor. Ben (Yağmur) Mimar Sinan’da Şehir Planlama ve Bauhaus Üniversitesi’nde Kamusal Alanda Sanat okudum. Ozan ise Uludağ Üniversitesi Tekstil Mühendisliği, Mimar Sinan Grafik Tasarım ve Bauhaus Üniversitesi Medya Sanatları bölümlerinden mezun.
Aslında Paleworks fikri ilk olarak 2016 yılında ortaya çıktı. O sırada Los Angeles’taydık ve şehrin sanata ve tasarıma destek veren duruşu bizi oldukça etkiledi. Henüz yüksek lisans eğitimimize başlamamıştık ama stüdyonun genel yapısı zaten oluşmuştu ve bu yapı, sonraki adımlarımızda da belirleyici oldu. Biz birlikte güzel işler yapabiliriz diye düşündük ve ismini koyduktan birkaç ay sonra, 2017 yılında İstanbul’a dönünce projeler almaya başladık.
Circuit Workspace Enstalasyonu / Paleworks Sweatshirt Koleksiyonu
Tasarım anlayışınızı 3 kelimeyle anlatır mısınız?
Fonksiyonel, zamansız ve estetik
Tasarım sürecinde analog ve dijital teknikleri nasıl kullanıyorsunuz? Hangisine daha yakınsınız?
Tasarladığımız ürünün formuna ve malzemesine göre değişiyor. Organik formlar üzerine çalışırken hamurdan, çizgisel, gride dayalı ya da geometrik formlar üzerine çalışırken tel formdan araştırmalar yapıyoruz. Ortak bir eskiz defterimiz var, aklımıza bir fikir geldiğinde hızlıca çizerek birbirimize anlatıyoruz. Koltuk, sehpa gibi daha kapsamlı mobilyaları sonrasında genelde 3D ortama aktarıp, mekanda nasıl algılandığına bakıyoruz. Üç boyutlu çizimler her ne kadar gerçeğe yakın sonuçları verse de, bazen “-mış gibi” hissi yaratıyor. Somut bir ürünün dijital ortamda sunulması ve insanlarla paylaşılması, sonuca ulaşılmış gibi bir (yapay) tatmin yaratabiliyor. Buna ek olarak üretim sürecinde yaşanabilecek beklenmedik kısıtlamalara ya da aksaklıklara da maruz kalacağımızı biliyoruz. Bu sebeple, dijital ile fiziksel olan arasındaki bağı güçlü kurup, aynı zamanda sabırlı ve değişikliklere açık olmaya çalışıyoruz.
Oldukça kült mobilya ve ürünlere sahip Bauhaus ekolünün çıktılarında, bir kıyafet askılığı tasarımının bulunmadığını ve Bauhaus’a çok uygun bir ürün çeşidi olabileceğini düşünüp üzerinde çalışmaya başladık.
"Flow" sosyal medyada dikkat çeken tasarımlarınızın en başında geliyor. Flow nasıl ortaya çıktı?
Flow’u, Bauhaus akımının 2019 yılına denk gelen 100. yıl kutlamaları kapsamında, akımın doğduğu şehir olan Weimar’da yaşarken tasarladık. Oldukça kült mobilya ve ürünlere sahip bu ekolün çıktılarında bir kıyafet askılığı tasarımının bulunmadığını ve Bauhaus’a çok uygun bir ürün çeşidi olabileceğini düşünüp üzerinde çalışmaya başladık. Bu süreçte; “Bauhaus’u temsil eden bir askılık sistemi nasıl olurdu?”, "Bir ürünün ikonik olarak adlandırılması için yapılışının üzerinden 80-100 yıl geçmesi mi gerekir?”, "Hala klasik ürünler tasarlayabilir miyiz?” gibi sorulara cevap aramaya çalıştık. Bir yandan da, stüdyonun tanıtımı amacıyla tasarladığımız kıyafet koleksiyonunu sergilerken bizi yansıtan bir askılık sistemimiz olsun istiyorduk. Sanatı ve zanaati bir araya getirmeyi hedefleyen Bauhaus’tan hem ideoloji hem de görsel anlamda ilham aldık. Flow, birkaç etkinlikte yer aldıktan sonra Bauhaus Müzesi Weimar’da da sergilendi.
Tasarım eğitimini Weimar’da almış ve şu anda Berlin’de yaşayan tasarımcılar olarak bu şehirlerin tasarıma yaklaşımınızda ne tür etkileri oldu?
Bauhaus akımının -Dessau ve sonrasında Berlin’e taşınmadan önce- kurulduğu şehir olan Weimar, 60.000 kişilik nüfusuna rağmen 20’den fazla müzesiyle, iki üniversitesiyle, hem sanat, tasarım ve mimari hem de politika anlamındaki dolu dolu geçmişiyle bize beklediğimizden fazlasını verdi. Weimar’da kendimize odaklanacak çok zamanımız oldu ve stüdyonun en üretken zamanlarını bu şehirde geçirdik. Bunda okula ve öğrenmeye dönmenin ve Bauhaus’ta ders veriyor olmamızın da büyük etkisi oldu. Berlin’e oldukça yakın olmak ve iki şehir arasında gidip gelmek bir sonraki adımımızı görmemizi sağladı. Weimar’ın sakinliğinden sonra tekrar bir ivme kazanma ihtiyacı hissettik ve Berlin’e taşındık. Berlin, içinde İstanbul gibi çok farklı dokuları bir arada bulunduran, çok merkezli ve hareketli bir şehir. Aynı zamanda bize uluslararası anlamda daha fazla insanla iletişime geçme ve daha kapsamlı etkinliklere dahil olabilme imkanı da sağladı.
İlham tazelemek için neler yaparsınız?
Bir proje üzerine çalışıyorken artık fikir üretemediğimiz bir noktaya geldiğimizde genelde her şeyi bırakıp yürüyüşe çıkıyoruz. Bir süreliğine konudan uzaklaşmak ve açık bir zihinle geri dönmek her zaman yeni fikirlerin oluşmasına zemin hazırlıyor, bazen yanlış olanların farkına varmamızı sağlıyor. Mevcut işlere bakmak da ilham verebiliyor, ancak genellikle bunu çalıştığımız konu üzerine yapılmış işleri araştırmak amacıyla yapıyoruz. Bu sürecin uzaması, bir süre sonra anlamsız bir görsel yığılma haline gelebiliyor, hatta yük olmaya başlıyor. Onun yerine sevdiğimiz kişi ve stüdyoların konuşmalarını izliyoruz. Böylelikle fikirlerin ortaya çıkış hikayeleri, yolda ortaya çıkan pürüzler, onların ilham kaynakları, başlangıç ve sonuç hikayeleri, üretim süreci vs gibi konular hakkında bilgi edinerek besleniyoruz.
Paleworks'ün gelecek planlarında neler var?
Hedeflerimiz arasında mobilya koleksiyonumuzu büyütmek, Bauhaus’ta -Yağmur’un verdiği- Seeking Unseen isimli ders üzerine bir kitap çıkarmak, Flow ve kıyafet koleksiyonumuzu sergilediğimiz yeni bir pop-up shop (4.sü olacak) açmak var. Pop-up shop konseptini seviyoruz çünkü bize farklı mekanlarda kendi yaklaşımımızı yeniden oluşturmamıza olanak sağlıyor. Bu alanlarda modayı, tasarımı, mimariyi bir araya getiriyoruz. Önümüzdeki yıl bunun kalıcı bir versiyonuna, yani ofis ile mağaza konseptlerini bir araya getiren bir mekana geçmeyi planlıyoruz. Ayrıca senografi üzerine bir proje yapabilmeyi umuyoruz
Comments